“Kanın akışı Kama adlı çok büyük bir gücü serbest bırakır ve bu güç materyalizasyona sebep olur”
Kurban kesmek İslam dininde “fitrenin vacip olduğu her kişiye vacip” bir eylem.Zihilce ayının onuncu günü veya bu günü izleyen üç gün içinde kesilmesi gerekiyor.Adak için yada Hac sırasındada kesilebiliyor.Örneğin Hz.Muhammet’in Veda Hac’cında 100 deve kurban ettiği biliniyor.İşin enteresan yönü İislamiyet’te kişinin kendi kurbanını kendisinin kesmesi gerekiyor.Bu koşul ancak bireyin kesmeye gücü yoksa başkası tarafından gerçekleştirilebiliyor.Fakat kurbanın sahibinin kurban kesilirken başında durması zorunlu.Hac 34’de”Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık…Onları kurban ederken Allah’ın adını anmaları şartı ile.İşte sizin tanrı’nız tek bir tanrıdır”demekte Tanrı.Kesim esnasında Allah’ın adını anmak Kur’an da defalarca altı çizilmiş bir gerekliliktir.Bu yapılmazsa kurbanın “Mekruh”sayılacağı açıkça belirtilmiştir.Örneğin Maide 3’de “Allah kendinden başkasına kesilmiş kurbanın etinden yemeyi yasaklamıştır”sözleri bunun ispatı.Hac 37’de ise”Hayvanların ne etleri nede kanları Allah’a ulaşacaktır.Ona ulaşacak olan sizin Takva’nızdır,size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Alah’ı yüceltmeniz için onlar sizin buyruğunuza verilmiştir”denmektedir.
Geçmiş çağlarda yaygın olarak kullanılan İnsan kurban etme geleneğinden söz ettim.Yiğidi öldürelim hakkını yemeyelim,bu adet yine sürekli kurban isteyen Tanrı tarafından yürürlükten kaldırılmıştır.Allah’ın öğretisini ilk yayan peygamber olan Hz.İbrahim ile tarihe karışmış insan kurbanı.Bu peygamber aslında diğer kitap indirilmemiş peygamberlerden(Nebi) lerden daha önemli bir insan.Bir çok yeniliğe imza atmış.Hz.İbrahim’in İÖ.1263’de doğduğu kabul ediliyor.Kabilesi kurban kesmek için yaylaya gittiğinde bütün putları kırıp suçu en büyük puta yüklemesi ve bunu olanaksız sayan halka “o zaman neden ona tapıyorsunuz”diye sormasıyla tanınıyor.Kabe’yi ilk inşa eden kişi ve ilk sünnet olan kişi olmasıda önemli diğer yanları.Kuran’da Enbiya,Saffat,Bakara,Hud gibi bir çok surede adı geçiyor.İslamca peygamberliği onaylanmış bir kişi.Hz.İbrahim Babil’in kurucusu kral NemrutNimrod) tarafından ateşe atılmış,yakılmak istenmişti ama ateş soğumuştu(Ankebut 24).
Hz.İbrahim’in oğlunu kurban edişi Tevrat’ın Tekvin bölümünde uzun uzun (ve Kuran Saffat 100-107)anlatılıyor;Peygamberin tüm yaşam öyküsü içinde küçük bir parça olarak...Bu yaşam öyküsünü okumanızı öneririm;çünkü ünlü Meydan Larouse ansiklopedisine göre bazı bölümler “Kabul edilemez”Konu dışı olduğu için bu kısmı atlayalım,İbrahim’in oğlunu kurban edişini kısaca hatırlıyalım.Bir gün Rab İbrahim’in önüne çıka ve oğlunu”Yakılan kurban olarak takdim etmesini”ister.İbrahim teredüd etmeksizin İshak’ı,bilediği bıçakları ve odunları alarak dağa çıkar.Gel gelelim İshak ortada odunlar ve bıçak olmasına rağmen kuzu olmamasından kıllanır(pardon şüphelenir)Dayanamaz ve”yahu kuzu nerde? Baba”diye sorunca Peygamber cevap olarak onu bağlar ve bıçağıda gırtlağına dayar.İshak tam Rab’bine kavuşacakken melek elinde bir koçla yukarıdan arzı endam eder(Bu koç bize yukarıda bir yerlerde bir ahıl olma olasılığını sorgulama mirasını bırakarak kurban edilir)Bu olay ile insan kurbanı sona ermiş…mi?Sanırım pekte ermemiş.Çünkü kitaplara geçmiş bir başka öykü daha var insan kurbanı hakkında;
Yer Arap yarımadsı.Tarih İS.500’lü yıllarİslam doğmak üzere.Bu olayın kahramanı Abdülmuttalib adlı bir adem.Abdülmuttalib’in çocuğu olmadığını söyleyerek söze girmek istiyorum.Ve gün gelir oda bir çok erkek gibi”soyunun devamı”kaygısına düşer;Bir sürü karısı olduğu halde sadece bir tek oğulda kaldığı için kendini üzüp durur.Sonunda işi mistik güçlere havale eder ve eğer on erkek çocuğu olursa,çocukları buluğa erdiğinde birini Kabe’de kurban etmeye adar.Adağı tutar,dokuz oğlu daha olur ve çocuklar kaçınılmaz bir şekilde buluğa ererler.O da sözünün eri erkek bir kişi olduğu için çocuklarını toplayıp adağını hatırlatır ve o zaman çok yaygın metod olan ve islamca yasaklanan”ok çekme”yöntemi ile kimin kurban edileceğini belirliyeceğini,her kesin ismini bir okun üzerine yazması gerektiğini söyler.Ha,bu arada belirteyimki;Bu olay Kabe’de “Mabedi kaplayan lutuf ve ihsanın cisimleşmiş hali”sayılan Moabi putu Hubel’in huzurunda geçmektedir.Bu Hubel’in bizim meşhur Anadolu’lu tanrı Kybele’nin Arap versiyonu olduğunu söylemektede yarar var.Oklar çekilir,Çekilen okta ABDULLAH adlı son doğan oğlun ismi vardır,ama Abdullah’ın süresi dolmamış olacak,çünki tam kesim yapılırken halk yetişir ve bir kezde Taif yakınlarında yaşayan bilge bir kadına danışılması gerektiği konusunde Abdülmuttalib ikna edilir.(O devirde bile insanların sıkışınca bilge olarak bir KADIN’a baş vurması ne hoş)Bilge hatuna danışılır ve alınan bilgiler üzerine yine Hubel’in önünde,bir yanda Abdullah bir yanda on deve olmak ve oklar develer aleyhine çıkana kadar devam etmek üzere oklar çekilir.Her seferinde deve adedi arttırılarak ok çekimi devam eder.Ancak 100 devede onların aleyhine döner.Abdülmuttalib sözüne öyle bağlı bir erkektirki ok çekimini üç kere tekrar ettirir.Her seferinde aynı sonuç alınınca Abdullah kurtulur.Yıllar geçer Abdullah büyüyüp evlenir ve bir oğlu olur.Bu oğul ise Tanrı doktrini İslamı”cihanşümul”(herkesin kabulü)bir din kılmak için seçilen kişi olan Hz.MUHAMMET’dir.Ne denir Allah peygamberimizin yaşamını korumak için o ok çekme fikrini veren o bilge hatundan razı olsun…
Konuyu bitirmeden önce Hac’da kesilen kurbanların bir adınında”DEM”olduğunu,Dem sözcüğünün ise hiçte öyle yardımlaşma,sadaka,fakire yardım gibi bir anlamı olmadığını bilmenizde fayda var.Meraklısı için söyleyeyim Dem”KAN”demek.Tüm fıkıh kitaplarınında kan akıtılmazsa kesilen kurbanın caiz olmayacağı konusunda hemfikir oldukları altı çizilmesi gerekli bir diğer konu…
Tanrı’nın kanlı kurban istediğini anlattık,kurbanın hedefe varması için tanrı adına kesilmesi gerekliliğinden söz ettik.Şimdi İslam dinini kısa an için bırakıp Metafizik konusunda bir soru soralım ve diyelimki;”Madde ötesi dünya yasalarına göre akıtılan kanın enerjisi düşünülen odağa gidiyor,buraya dek tamam;peki bu kan kurban etme sırasında değilde,başka bir nedenle akıtılmış olsa,ama yine belirli bir isim anarak…Kan yine o isme ulaşırmı?”Şimdi aynı soruyu yeniden İslami platforma çekelim ve diyelimki:”Cihad sırasında Allah adına öldürülen,yada işlediği bir suç sonucu kafası besmele ile kesilen bir insanın ölümü ile akan kan nereye gider”Metafizik yasalar açısından Tanrı adına kesilen koyun ile,Tanrı adına kafası kesilen insan arasında bir fark olmaması gerekir.Can ayni can,kan ayni kan.Zaten insan öldürmeyi korkunç cezalar ile yasaklamış Tanrı’nın(kim ki bir mümini kasden,haksız yere öldürürse cezası cehennemdir.Orada daimdir.Nisa 93)kendi adına yapılan savaşlarda öldürmeyi-hatta ölmeyi emretmesini açıklamak genelde güçtür.(Kafirlerle muharebede karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun…Allah yolunda öldürülenlere gelince,onların amellerini Allah asla boşa çıkarmaz.Onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyar”Muhammed 4/5/6).Belkide çelişki gibi görülen bu durum,bir Müminin cinayet sırasında kendi adına,cihad sırasında ise Allah adına can aldığı düşünülürse çözülebilir.Haksız yere Allahın yasakladığı cana kıymak(nasıl mümkün olurki?) yedi büyük günahtan biridir.Öyleki Allah’a şirk koşmakla eşit tutulmuştur.Peki o zaman neden “savaş günü geri dönüp kaçmak”da aynı kategoride sayılmıştır?Çarpışırken canına kıyılacak olan yine insan değimlidir?.Sorular,sorular,idealar,teoriler,fikirler.Kim neyi yanıtlayabilmiş,hangi bilge düşüncelerini kanıtlayabilmiş,hiçbir okültist çözebilmişmi tek bir soruyu bu soru yumağının içinden?
Diyorumki yazımın sonunu bir dizeyle bitireyim:
“Şebi yeldayı ne bilir müneccimi kezzap,Müptelayı gama sor geceler kaç saat”.
Tercemesi-pardon tercümesini şöyle yapabiliriz:Şebi Yelda yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık;müneccimi kezzap ise okültistlerin en bilgini.Yani şair derki;Gecenin uzunluğunu ancak derdinden uykusuz kalan bilir,başka kimse bilemez.Bir diğer deyişle soyut teoriler geliştirip,koca koca laflar edilerek yaşamın gizemini çözmek zordur.Gerçekleri bilebilmenin en kolay yolu ise yaşamaktır…
Not:96 yaşında kucağımda ölen Ahmet Tüzel’i izninizle anıyorum(Fransa’da Eczacılık,Mısır’da ilahiyat okumuş, ibadetini ve araştırmayı hiç bırakmamıştı)Bana demiştiki:Sedat “Allah olsa ben onu bulurdum”…
Sevgiyle kalın…