GİRİŞ:
Bir
ateist olarak var oluşu hep sorgulamışımdır.Sorguladıkça merakım artmış
buna"paralel"olarak da sorular artmıştır.Son günlerde ki
"paralel"söylemlerinin çağrışım yapmasındanmıdır yoksa seyrettiği bir
filmin etkisinde kalarak mı bir arkadaşım bu konuda bir derleme yapmamı rica
etti.Eeee!"Müşteri velinimettir"dedik ve aldık elimize klavyeyi...
Bu noktada bildiğiniz gibi ben malesef fizikçi değilim.Aşağıda size aktaracağım
bilgiler de benim araştırmalarım sonucunda bilime armağan edilmiş buluşlar
değildir.Ben nacizane konuyla ilgili mümkün olan en saf bilgileri,en okunabilir
halde derleyip paylaşıyorum.Konu"Evren"olunca hemen girmek de
olmayacağı için haliyle biraz uzun oldu.Neyse ben daha fazla uzatmadan konuya
geleyim...
Evrenin oluşumuna dair günümüzde
en çok benimsenen teori, Bigbang (Büyük Patlama) teorisidir. Bu teoriye göre evren,
sıfır hacimli ve çok yüksek bir enerji potansiyeline sahip, sıkışmış bir
noktanın patlamasıyla oluştu. İlk patlamanın nasıl oluştuğu, evren meydana
gelmeden önce evrenin yerinde ne olduğu ya da evrenin neyin içinde genişlediği
sorularına günümüzde bile tam olarak bilimsel bir cevap bulunamamıştır, bununla
birlikte evren öncesi durum, evren dışı varoluş hakkında hipotezler öne sürülmüştür. Büyük Patlama sonucunda altı yöne
dağılan gaz molekülleri uzun bir dönem boyunca birbirlerinden bağımsız hareket
ettiler. Sürekli genişleyen evrenin her yerinde geçerli olan fizik kurallarından kütle çekimi kanunu vasıtasıyla bağımsız
gazlar birleşerek galaksileri (gök adaları) oluşturdular...
Aynı evrensel fizik kanunu
neticesinde gökadalar da birbirlerine yaklaşarak devasa gruplar
oluşturdu. Galaksiler içinde yıldızlar ve bazı yıldızların çevresinde sistemler oluştu.
İçinde yaşadığımız Güneş Sistemi bunlardan birisidir. Keşfedebildiğimiz evrende 400
milyardan fazla galaksi ve 10*1088 yıldız olduğu tahmin edilmektedir.
Evren hakkında büyüklüğüyle doğru orantılı olarak milyonlarca
bilgi verilebilir,bulunabilir,tahmin edilebilir ve teori üretilebilir ama bizim
konumuz bu değil.Bildiğimiz her şeyi içinde barındıran evren tek mi?Tek ise
neden tek?Varoluşunda yaşadığı sürecin öncesini bilmiyoruz.Peki aynı anda başka
evrenler de var olmuş olabilir mi ya da hala var olmaya devam ediyor mu-mudur?
Araştırmacı Yazar Ahmed Hulusi "Hayatınızın herhangi bir
noktasında bir an durup “de ja vu” dediğiniz oldu mu acaba? Nedir bu “de ja
vu”? “Matrix” filminin 1.
bölümünde de Neo bir apartmanda merdivenleri çıkıyordu ve bir kedi gördü,
aniden “de ja vu” dedi. Hepimiz "de ja vu"yu “bu anı ben yaşamıştım
sanki” diye kullanmaktayız. Peki, bizler bu boyutta yaşamaya devam ederken
nasıl oluyor da yaşamda tecrübe ettiğimiz bazı olay ve hisleri sanki daha önce yaşamışız gibi algılıyoruz?
Ya da birisiyle karşılaştığımızda, O kişiyi uzun zamandır tanıyormuşuz gibi
gelmez mi? Acaba “evren” diye adlandırdığımız içiçe geçmiş, birbirleri ile
iletişim halinde olan paralel evrenlerin bulunduğu sonsuzluğun içindeki bir
kesit mi?
“Beynin veri tabanının derinlerinde “çok boyutlu tek kare resim” vardır! Burada
geçmiş ve gelecek kavramı bulunmaz. Dejavu’nun kökeninde bu derinlikle iletişim yatar. Holografik
gerçeklik, bunun temelini anlatır.”, diyor.
Einstein’dan günümüze tüm
bilim adamları nefes kesici teori ve olağandışı bir sonuca vardılar: Yaşadığımız evrenin ilk ve tek
evren olmadığı! 100 yıldan fazla bir zamandır bilim çevreleri akıllarından
çıkmayan bir sırrın açığa çıkması ile uğraşmaktadır. Belki de gizemli, saklı
evrenler mevcuttur! 1920 ler den beri çalışan fizikçiler, ilginç bir noktaya
ulaştılar: Onlar atom parçacıklarının mesela elektronların kesin yerini
belirlerken, onların kesin ve tek bir lokasyona sahip olmadıkları! Parçacıklar
sadece bizim evrende değil, başka evrenlerde de olabilecekleri… Sonsuz sayıda
paralel evrenler mevcut ve hepsi birbirinden değişik. Mesela bir evrende
Napolyon Waterloo savaşını kazanırken, İngiliz kolonisi Amerikan
İmparatorluğunu kurmamış, siz doğmamış olabilirsiniz! Aslında bir evrende
olanın diğer bir evrende alternatifi olabilir. Mesela, Al Gore başkan, Elvis
hala hayatta! Zamanla paralel evrenler, Elvis’in hala hayatta olmasından daha
garip bir hal alabilirler(popüler)
Eski bir deyiş vardır; “Ne dileğine dikkat et, dileğin gerçekleşebilir!”
Biz zamanın başından beri
evrenin simetrik, saf, güzel ve yalın olduğuna inanırız. Hatırlıyorum daha o
zamanlarda bilime ve bilim kurguya olan merakımdan ilkokul öğretmenimin çok
ünlü bir bilim adamının öldüğü haberini verişini unutamam.(sanırım bu adamın
Pakistanlı olması da dikkatimi çekmişti.)Ölümünün ardında henüz tamamlanmamış
çalışma kağıdı bırakmıştı. Bu kağıtlarda ne olduğunu çok öğrenmek istemiştim.
Yıllar sonra bu teorinin ne olduğunu öğrendim “Her şeyin Teorisi” (Theory of
Everything) ve ben bunun bir parçası olmak istedim. Son zamanlara kadar bu
teori iyi niyetli bir dilekten öteye geçemedi.. 1980’ler den itibaren tüm
dünyadaki çeşitli üniversitelerde bu konu üzerinde çalışmalar
gerçekleşmektedir. En sonunda evrendeki her şeyin bir açıklaması olabilecektir.
İngiltere’nin ünlü fizikçisi Stephen Hawking, “çok yakında Tanrı’nın kafasından geçen her şey
okunacaktır” demiştir. Bir fikir, diğerlerinden çok daha fazla devrimcidir. O
da “her şeyin teorisi”. Fiziğin başlangıç tarihinden beri maddenin
parçacıklardan meydana geldiği düşünülmekteydi, ama artık bilim bu düşünceyi değiştirdi...
SİCİM TEORİSİ VS.:
Madde, küçük sicimlerden/tellerden (strings) oluşmaktadır. Bu teori “string
(sicim/tel) teorisi” diye adlandırıldı. Bu sicimler tıpkı bir keman teli ya da gitar teli gibi belli bir şekilde çekersen belli bir
frekans yaratırsın, daha başka bir şeklide de başka frekanslar, başka notalar…
Varlık, bu süper sicimler/tellerin oluşturduğu küçük notalardan meydana gelmiştir ve fark ediyoruz ki; evren bir senfoni ve evrenin tüm
fizik kanunları da bu süper stringlerin yani sicimlerin/tellerin bir uyumudur.
Bu sicim teorisi, o kadar basit ve açık nettir ki, varlığı açıklamada neden
kullanılmasın diye düşünmeden edilemedi. Ancak, bu teori Einstein’in yarım
bıraktığı “her şeyin teorisi”ni açıklayacaksa bir denemden daha geçmek
durumundaydı; özel bir olayı “Evrenin oluşumu” nu… Bu konu, büyük yıldızları,
galaksileri üzerinde çalışan kozmologların araştırma konusu olmuştur.
Dünyamızın “büyük patlama” (big bang) ile oluştuğunu düşünen kozmologlar, bu fikri daha
ileri noktalara götürdüler. Onlar, zamanda geriye gittiler. Öyle ki adım adım
big bang anına kadar vardılar. İlk yıldız ve galaksilerin oluşumu geriye doğru
baktığımızda evrenin 1 milyar yıllık olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, ilk atomun
oluşumundan bu yana baktığımızda evren birkaç yüz bin yıl yaşındadır. Eğer
hücre çekirdeği (nuclei) oluşumu açısından bakarsak da birkaç saniye. Fizik
artık bu garip gözüken olayları konuşmaya hazır; saniyenin kesirleri-en küçük
parçaları-, saniyenin milyarlarca milyarı, 10- 35 saniyeler… Eğer evrenle
ilgili herşey açıklanacaksa, büyük patlama ve sicim teorisi mükemmel bir
şekilde birbirini tamamlamaktadır. Bir tanesi evrenin doğumunu, oluşumunu
anlatırken, diğeri tüm bu oluşumun elementlerini kapsamaktadır.
BİG BANG SORUNSALI
Evet, fizik bu noktada zafere çok yaklaşmıştır… Ancak kötü giden bir şey oldu!
Bu iki teori bir şekilde birlikte ortaya çıkamadı. 10 yıl çabadan sonra daha da
kötü bir şey oldu! Bu iki teori şimdi kendi kendini yok etme durumuna düşmüşlerdi.
İlk problem, big bang yani büyük patlama ile ortaya çıktı. Kozmologlar, zamanda
büyük patlamaya kadar gittiklerinde evrende boşluklar olmayacağını düşündüler.
Uzun çalışmalar sonunda yok olmayan sadece bir tane boşluk olduğunu
farkettiler! Aslında büyük patlama teorisi diye konuşuyoruz ama aslında bu
teori hiç bir şey söylememektedir; “ne büyük patlaması”, “neden büyük patlama”,
“ne sebep verdi bu patlamaya” diye sorular gelmekte insanın aklına. Öyle ya bir
şey,bir yerde ve bir zamanda ve başka bir şeyle etkileşime girip patlıyorsa
buna "Başlangıç"denemez.Hatta bu büyük patlama ardından ne gibi
durumlar söz konusu olduğunu bile anlamamıza pek imkân vermeyen bir teori…
Kozmolojinin başlıca problemi, fizik
kanunlarının büyük patlama ile çözülmesi. Bazı insanlar fizik kurallarının
bozulmasında ne gibi bir sorun olabileceğini söyleyebilirler. Ama bir fizikçiye
göre önceden belirlenen bu kuralların zamanla çürütülmesi tam bir felakettir.
Bütün hayatımız boyunca biz fizikçiler hayatımızı bir fikire adamışızdır; tüm
bu evren kanun ve kurallara göre işlemektedir, bu kanunlar mamatematikseldir
yani matematik dilinde yazılabilirler. İşte elimizde olan ana-merkez kısmı olan
evrenin kendisi ki bu kanunlarla açıklanan kısım ama diğer geri kalan kısım ise
fizik kanunlarının ötesinde…
Büyük patlamaya tekrar geri gidersek, kozmoloji için gizemini koruyan bir
kavram var; o da “TEKLİK”! (singularity). Einstein’ın “izafiyet teorisi”ni ele
alarak başlangıç noktasına geri gidersek, keşfedeceğimiz şey “TEKLİK”, “KOZMİK
TEKLİK”. İşte bu noktada denklemler anlamını yitiriyor!
Büyük patlama ile ilgili problem, stringler yani sicim teorisinin de bir
problemle karşı karşıya kalması ile gölgelendi. String teorisinin evreni
açıklamadaki tek teori olma umudu pek çok kişinin onun üzerinde çalışması ile
karmaşık bir hale geldi. Fizikçiler bu teorinin ikinci, üçüncü tanımlamasını,
yorumunu buldular. Daha sonra da beş değişik sicim teorisi tanımlaması bulundu!
Tek bir yorum yoktu ve bu da teorinin kesinliğini ortaya koyamıyordu. Beş tane
yorum fazladan da öte bir sayı! Çünkü biz bu 5 teori değil çok daha özel tek
bir teori olsun istiyorduk ve bu beş teori ile ilgili çalışırken bir yandan da
kafamızın bir köşesinde “neden bir tane teori olamıyor” diye sorguluyorduk.
Sicim teorisi fazlaca açılmaya, çözülmeye başladı! Öyle ki her şeyin teorisi
olarak gözüken bu teori bundan çok uzak bir noktaya gelmişti! Sicim teorisi
sanki çıkmaza girmiş ve “hiç bir şeyin teorisi” olmuştu!...
Tam da bilim adamları umutlarını kesmişlerdi ki, yeni bir buluş ortaya çıktı.
Bu bilimadamlarını tekrar arayışlarına devam etmesi için bir ilham olacaktı ve
sonunda onlar için en az popüler olan fikir ile karşı karşıya gelmelerine neden
olacaktı:
5 TEORİ(TEORİLERİN KARDEŞLİĞİ)
Sicim teorisi karışık bir hal aldığında herkesin kafası karışmamıştı.
Bazılarının bu durum hoşuna gitmişti! “Eğer sicim teorisi her şeyin teorisi
diye adlandırılan teoriyse, bu “her şeyin beş teorisi” kafa karıştıran bir
zenginliğe sahiptir.” Bilim adamlarının arasında yükselmiş bir yıldız Michel
Duff, süper yerçekimi (super gravity) diye bir fikir ortaya koymuştu.Sicim
teorisi Michel Duff’ın fikrinin yerine geçti ve O’nun kariyerini etkiledi!
Duff: “Fizikte kuralları ve kanunları zorla kabul ettirme eğilimi vardır. Bazı
gurular yani üstadlar vardır. Onlar hangi fikrin geliştirileceğini söylerler! Pek çok açıdan yanlış bir zamandı
benim için. Benimle çalışacak mezun öğrenciler bulamaya çalışırken pek çoğu
bana haklı da haksız da olabilceğimi ama benimle “süper yerçekimi” konusunda
çalıştıkları takdirde iş bulamayacaklarını ifade ettiler.”
Aslında bu iki teori dışardan bakıldığında aynı gibi gözükse de içerden bakıldığında çok ince bir
farklılığa sahiptir. Bu da dışardan bakana göre her şeye bir kusur bulmak gibi
gelmektedir. Bu aslında evrendeki “boyut sayısı” ile ilgilidir…
Biz normal olarak üç boyutlu bir dünyada yaşadığımızı düşünmekteyiz. 3 şekilde
hareket edebiliriz; sola-sağa, yukarıya-aşağıya, öne-arkaya. Ama fizik ekstra
boyutlar eklemeye bayılır! Einstein “zaman”ı 4.boyut olarak önermiştir. Daha
sonra başka birisi özel bir boyutu 5. boyutu önerdi. Sonra 6 ve sayılar
gittikçe artarak devam etti. Bu ekstra boyutlar evrende bizim mikroskopik
denecek kadar küçük yani algılayamayacağımız bir şekildedirler. Ama tabii ki
bilim adamları bu boyutların varlığına inanmaktadırlar. Sicim teorisi tam
olarak 10 boyut olduğu konusunda ikna olmuştur.
“Eğer biri matemetiksel olarak değerlendirirse çok açık bir cevapla karşılaşır.
Bu da 10 boyutun olması gerektiği. 10 boyut! 9 uzaysal boyut, 1 zaman.”
Süper yerçekimi teorisi de 11 boyut olduğunu düşünmektedir… “ Süper yerçekimi
teorisi 11 boyutsal sistem içerisinde yazıldığında net ve anlaşılır bir hale
gelmektedir.”
10.boyutla 11.boyut arasında bir savaş yaşanmaktaydı!...
“10.boyutta yüzlerce sicim teorisyeni bulunmaktadır ve hepsi de evrenin bilinen
tüm özelliklerinin tek bir çerçevede sunmak için çalışmaktadırlar; o da
“sicimlerin titreşimi”… Bu çalışmaların dışında kalmış kişilerin çalıştığı bir
de 11. boyut vardır.”
Sicim teorisi yükşelişini sürdürürken, bu konuda çalışanların çok azı 11.
boyutu ciddiye almışlardı. Ancak süper yerçekimi teorisini destekleyenler, 11.
boyut konusundaki iyimser ümitlerininden asla vazgeçmemişlerdi.
“Er ya da geç ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum ama 11. boyut pek çok
şeyin merkezi olarak görüleceğine inanıyorum.”...
Ama sicim teorisinin başı son günlerde dertte! Sicim teorisinin bu 5 değişik
açıklaması fiziğin aramakta olduğu tüm fizik kanunlarını kapsamamaktadır. Her şey
sicim teorisini kurtarmak için gibi gözükmektedir. Yani neredeyse her şey…
“Çok ilginç, inanılmaz bir şey açıklandı”, “ bir başka şok dalgası tüm
manzarayı tamamen değiştirdi!” Son bir çaba ile sicim teorisyenleri yıllardır
reddettikleri 11. boyutu 10. boyuta eklediler. Şimdi neredeyse sihirli bir şey
oldu; 5 tamamlayıcı sicim teorileri…
“Cevap gerçekten de kayda değerdi… Kesinlike kayda değer… Bu beş sicim teori
açıklamalarının aynı olduğu gözükmektedir. Bu 5 sicim teorileri ana teorinin
basit anlamda tezahürlerinden başka bir şey değildir. 11. boyuttan bakmak dağın
tepesinden aşağı bakmak gibi… Buradan sicim teorisinin daha kapsamlı bir
gerçeğin parçası, 11. boyutun gerçeği olarak görebilirsiniz.”
“Bunca yıldır 11. boyut için yapılan çalışmaların boşa gitmediğini görmek çok
güzel bir duygu.”
Tamamen birbirlerinden farklı olduklarını düşünen bu iki teoriyi
destekleyenler, bir anda şaşırtıcı bir şeklide11.boyutu ekleyerek birbirlerini
tamamladıklarını farkettiler. Böylelikle sicim teorisi tekrar bir anlam
kazandı. Ancak bu sefer de başka çeşit bir teori olmuştu; “Sicime ne olmuştu?”…
Sicim teorisindeki çok küçük, görünmez sicimler, evrendeki tüm ana maddenin
blokları olduğu farz edilmekteydi ama şimdi 11.boyutun eklenmesi ile bu
değişti; genişlediler ve birleştiler. Şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıktı;
evrendeki tüm maddeler tek bir yapıyla birbirlerine bağlılar; bu da bir
“zar”(membrane). Aslında bizim tüm evrenimiz bir zardır!
Bu farkedişle birlikte evrendeki herşeyi açıklamaya tekrar başlanabilir; yani
yeni teori ile “zar teorisi” (membrane theory). Bir başka değişle “m” teorisi… Ancak bazıları bunu
çok esrarengiz bulurken bazıları da “m”in başka şeyleri açıkladığı
görüşündeydiler…
“M” teori… belki sihirli gizemli zarı ( magic mysterious membrane), anneyi
(mother) temsil etmekteydi, belki de sihiri (magic), belki de muhteşem
(magnificent) kapsamlı evren teorisini…
Belki de sonunda “M” teorisi ile evrendeki her şey açıklanabilecek. Ama “m”
teorisinin geçerliliğinin kabul edilmesi için, bilim adamları 11.boyut ile
ilgili daha çok şey öğrenmeye karar verdiler; tüm bilinen kuralların ve
sağduyunun terk edildiği bir yer olduğu çok çabuk bir şekilde açığa kavuştu,
sonsuz uzunlukta ama mesafe olarak çok kısa!...
“11. boyut maksimum ölçüde; bu 10 üstü eksi 20 milimetre bir başka deyişle
milimetreyi 20 tane sıfırla 10’a bölmek! Bu çok çok küçük bir ölçüdür.”
Bu şu demektir: 11. boyut, bir milimetrenin trilyonda biri ölçüsünde 3 boyutlu
dünyamızın her noktasında bulunmaktadır. Bu size sizden daha yakın olmasına
rağmen onu algılayamayız. Bu gizemli uzaya bizim zarlı evrenimiz (membrane
universe) yayılmaktadır. Ancak ilk başta hiç kimse bunun nasıl çalıştığını
bilmemekteydi. Daha sonra bazıları onun tıpkı ince lastik gibi genişleyip
yayıldığını, bazıları ise hiper uzayda amaçsızca titreşerek uçan bir balon gibi
olduğunu düşündüler.
Eğer bu size yeterince sürrealist gelmediyse, bir de ileri sürülmüş şu fikre
bakalım; belki de11.boyutun diğer ucunda titreşim halinde olan bir başka evren
(membrane universe) mevcuttur! İlk başlarda bu fikir çok ciddiye alınmadı ama
zamanla tekrar ele alındı. Fizik, şu soruyu sordu; “evrenimiz gerçekten de tek
evren mi, yalnız mı?”
Bu sorgulama Lisa Randall ile başladı ( kaya tırmanışı yaparken şöyle diyor):
“İnsanlar kayaya bakıyorlar, tabii ki fiziksel olarak o bir taş. Küçük birşey
üzerinde odaklanabilirsiniz. Ben, bu kayaya tırmanırken problem çözmeyi,
oyunları bazı şeyleri tespit etmeyi seviyorum."
Randall bu açıklanmasında zor olan bir fenomenden
(olaydan) çok etkilendi: “yerçekiminin zayıflığı” (weakness of gravity).
“Doğada pek çok çeşit kuvvet bulunmaktadır. Çoğunu bir şeklide anlayabiliyoruz,
ve bir de şu yerçekimi var, çok farklı gözükmekte. Yerçekimi kuvveti diğer
kuvvetlere göre aşırı zayıf bir kuvvet. Belki şimdi etrafınıza bakıp “yerçekimi
o kadar da zayıf bir kuvvet olarak gözükmemektedir”diyebilirsiniz. Fakat şöyle
bir düşünürseniz; tüm yeryüzü sizi kendine doğru çekiyorsa da siz yine de bazı
şeyleri kaldırmayı başarabiliyorsunuz.”
Nima Arkani-Hamed: “Yerçekimi günlük hayatta o kadar da zayıf gözükmemektedir.
Bizim ayağımızın yerde sabitlenmesinden, dünyanın güneş etrafında dönmesinden
sorumludur ancak gerçekten de yerçekimi diğer kuvvetlere nazaran oldukça zayıf
bir kuvvettir. Mesela alın bir tane buzdolabı mıknatısını ve metal bir kalemin
ucuna yapıştırın. Göreceksiniz ki mıknatıs kalemi yukarı doğru çekecektir.
Burdan da anlaşıldığına göre küçük bir mıknatıs kuvveti yerçekimini
yenebiliyor.”
Randall: “Yerçekiminin zayıflığını açıklayan pek çok yeni fikir var. Extra
boyutları bir açıklamış olsak…”
“M” teorisi ortaya atıldığında, Randall ve arkadaşları yerçekimi ile bir
açıklama getirip getiremeyeceklerini merak etmekteydiler: Acaba yerçekimi bizim
evrenimizden 11. boyuttaki uzay boşluğuna mı sızmaktaydı?
Nima Arkani-Hamed: “yerçekimi gerçekte oldukça diğer pek çok kuvvet kadar güçlü
bir kuvvet olmasına rağmen zayıf gözüküp, algılanabilir. Çünkü yerçekimi
gördüğümüz ya da görmediğimiz tüm extra boyutlara yayılmaktadır.”
Randall, yerçekiminin bizim zar evrenimizden (membrane universe) nasıl uzay
boşluğuna sızdığını ölçmeye bulmaya çalıştı. Ancak, bu fikrini işleme sokamadı.
Sonra bir teori duydu bu teoriye göre 11. boyutta başka evrenler de olabilirdi.
Şimdi gerçekten de garip bir düşünceye sahip oldu; “Ya yerçekimi bizim evrenden
sızmıyorsa ve başka evrenden bize geliyorsa o zaman yerçekimi diğer kuvvetler
kadar kuvvetli olabilir.” Bize ulaşana kadar zayıf bir düşünce olan bu fikir,
Randall’ın tekrar hesaplaması ile gerçeğe uygun hale gelmiştir.
Randall: “Ya iki tane evren varsa; bir tanesi bizim gördüğümüz ve diğeri de
bizim algılayamadığmız ve ne çeşit kuvvetlerden yapıldığını ve oluştuğunu
bilemediğimiz… Eğer biz 11.boyutun herhangi bir yerinde yaşasaydık, yerçekimini
kuvvetini pek göremeyecektik. Çünkü daha çok diğer yandaki zarda açığa çıkmakta
olacaktı. Biz yerçekiminin sadece kuyruğunun ucunu görüyoruz!!!”
“Yerçekiminin zayıflığı” ancak yeni bir fikri ortaya koyarak olabilecektir. O
da “PARALEL EVRENLER”dir. Randall’ın fikri pandoranın kutusunu açmıştır. Şimdi
dünyanın her yanındaki fizkçiler 11. boyut üzerinde yoğunlaşıp bu konuda
çalışmalara yönelmişler ve her defasında da mükemmel bir açıklama ortaya
çıkmıştır. O da “paralel evrenler”… her defasında baktıkları 11. boyutun her
noktasında açığa
çıkan şey paralel evrenlerdi...
“Bize paralel olan diğer evrenler belki de bizim evrenimize çok yakındılar. O
kadar yakın ki farkında bile olamamıştık!” “Belki de tamamen çok farklı doğa
kanunları ve kuvvetler bulunmaktaydı diğer evrenlerde. Bu sonsuz evrenlerde
sonsuz cüzlerde sonsuz yaşam formları olabilir.” “Bazı evrenler tıpkı bizim evrenimiz
gibi görünebilir. Tek şey hariç o da siz orada değilsiniz!”
“M”teorisi gittikçe garip bir hal alıyordu. Acaba evrenimizdeki her şeyi
açıklayan bir teori olabilir miydi? Eğer böyle bir şey kabul edilirse bu
teorinin hiçbir teorinin açıklayamadığını açıklıyor olabilme şansına sahip
olacaktı ve büyük patlamadan bu yana tartışılan “teklik” konusuna da bir bakış
açısı getirebilirdi. “M” teorisi bunlara cevap olarak ortaya çıkmak üzereydi ve
“paralel evrenlerde bu teorinin kalbinde, merkezindeydi.”
2001 yılın başlarında oluşan bilgi;11. boyutun zar evrenlerin içine doğru
süzüldüğü sakin, huzurlu bir boyut olduğudur. Ancak Burt çok daha heyecan
verici bir fikir ortaya attı; “Evrenler 11. boyuta doğru azgın devası dalgalar
gibi hareket etmekteydiler.”
“Bu evrenler hareket halindelerdir. Tıpki diğer herşeyin hareket ettiği gibi…
Aslında hareket için fazla yerleri de yoktur ya bu evrenler birbirinden
ayrılarak ya da birbirine doğru çarparak hareket edebilirler. Beni ilgilendiren
eğer evrenler birbiri ile çarpışırsa ne olurdu?”
Yeni nesil kozmologlardan Neil Turok, Burt’ün fikrinin merak uyandırıcı bir
fikir olduğunu ancak kendisinin ve arkadaşlarının başka bir fikri olduğunu
bildirdi. Onlar hala kozmolojinin büyük problemleri ile boğuşmaktadırlar: “Bir
başlangıç varmıydı? Büyük patlamadan önce zaman mevcut muydu? Evren nereden
gelmekteydi, nasıl oluşmuştu?” bu soruların ötesinde onlar daha büyük bir
sorunun cevabını bulamaya çalışmaktaydılar: “Acaba büyük patlamaya ne sebep
olmuştu yani “TEKLİK” konusu.”
“Hiç kimse “TEKLİK” konusuna bir çözüm getirememiştir. Hiç kimse büyük patlama
öncesine gidip bir açıklama getirememiştir. Bu çok da tatmin edici bir durum
değildir. İşte bu kozmoloji için en derin problemdir. Eğer “TEKLİK” konusunu
çözebilirseniz, evrende seyrinizi daha anlamlı bir sekilde sürdürürsünüz. Turok
ve arkadaşları fikirlerini bütünüyle açıkladıklarında kozmologlar bu probleme
asla bir çözüm bulamayacaklarını düşünerek neredeyse tamamen vazgeçmek
üzereydiler. Cambrigde’deki bir konferansta “M” teorsinin öncüleri biraraya
gelerek bu konunun öne sürülen fikirlerini oratay koydular. Burt bu konferansın
yıldızıydı. Onun 11. boyutla ilgili açıklamaları fizikçilerin ve kozmologların
ilgisini çekmişti.
“ Biz pek çok fikirden etkilendik. Ancak özellikle Burt’un açıklamaları bizi
derinden etkiledi.”
Konferansın son gününde Neil Turok, Paul Steinhardt ve Burt biraz ara vermeye
karar verdiler ve bir tiyatro eserini seyretmek için Kopenhag’a trenle
gittiler.
Burt: “ Londra’dan trene atlayıp Kopenhag’a bir oyunu izlemeye gittik. Trende
tabi ki konferanstaki fikirleri konuşmak için zamanımız vardı.”
Seyahat esnasında tabii ki fikirleri konuşacak zamanları vardı. 3 fizikçi ve
bir tren…
Konu ise evrenin en büyük sırrı: “Büyük patlamaya ne sebep oldu?”
Neil Turok: “Paul ve Burt’le oturmuş, fikir paylaşımı yapıyorduk.”
Paul: “ aramızdan biri galiba ben dedim ki; neden evreni bir patlama olmadan
yaratamıyoruz. Eğer böyle bir şey yaparsan, o zaman tüm madde radyasyonunu
yaratabilirsin, dedi arkadaşlardan biri galiba Neil’di. Birimizin fikirlerini
tamamlayıp durduk.”
Burt: “ Bu fikir paylaşımı devam ettikçe en azından ben bir sürü fikir
patlaması yaşıyordum; evreni etkileyen tüm etkiler ve tıpkı iki elimin
birbirine çarpması gibi bir çarpma olabilirdi bu büyük patlama….”
Neil: “ Büyük patlama paralel dünyaların arasındaki bir çarpışma olabilirdi.”
Ama nasıl bu çeşit patlama dünyayı yaratmıştı? İçinde yaşadığımız bu evren küme
küme maddelere sahipti; yıldızlar, galaksiler. Şimdi açıklamaları gereken bir
konu var: Nasıl iki paralel evren çarpışması kümeler halindeki maddeyi
yaratmaya devam etmektedir? Acaba açıklanması gereken zarla ya da zarlarla
ilgili bir şey mi var?
“İnsanlar zarı mükemmel düz tabakalar, geometrik düzeyler şeklinde görme
eğilimindeler. Bence bizim için net olan şey bunun böyle olmadığı. Zarın ya da
zarların mükemmel derecede düz olmaması lazım. Onun dalgacık şeklinde girinti
ve çıkıntıları var.”
“Her bir zarın yüzeyinde dalgacıkları, girinti ve çıkıntıları vardır.
Dolayısıyla iki zar bir araya geldiğinde aynı yere aynı anda çarpmazlar
kıvrımlarından dolayı. Onlar değişik zamanlarda değişik yerlere çarparlar.
Çarpışma olduğunda giriniti ve çıkıntıları maddeye çevirir.”
Paralel evrenler 11. boyuta doğru dalgalar şeklinde hareket ederler ve herhangi
bir dalga gibi bunlar dalgacıklar şeklinde hareket ederler ve büyük patlamadan
sonra dalgacıklar maddeye yön vermektedirler.
En sonunda evrenimizin doğuşu hakkında tam bir açıklamaya sahip oldular. Şimdi
onlar daha derin bir şey yapabilirler. Onlar fizik kanunlarını geçmişe büyük
patlama anına ve diğer tarafa doğru geri alabilirler.
“TEKLİK”i açıklarken, zarların varlığının büyük patlamadan da önce ve zamanın
olabilirliğini ifade etmektedir. Zaman incelenebilir “TEKLİK” ten bakılarak.”
“Zamanda geriye çok geriye taa genişlemenin olduğu yere kadar gidilebilir ve
daha sonra başka bir dünyaya (boyuta)olabilir.”
“Zarlar birbiri ile çarpışınca bu çarpışma “M” teorisi kapsamında
açıklanabilir. Şimdi bu matematik ve bilimle açıklanabilir.”
“TEKLİK” “yok” olmuştu ve bu bir saatlik tren yolculuğunda farkedilmişti. Bu
fikir öylesine yeni ki daha yeni yeni tartışılmaya başlanmıştır. Ancak kabul
görüldüğü takdir de Einstein’in kayıp teorisi de ortaya çıkmış olacaktır. Yani
“M” teorisi evrendeki her şeyi açıklıyor olacaktır. Ancak bu uzun arayış belki
de bir şeklide başka bir açıklama ile karşı karşıyadır: “Sonsuz sayıdaki
zarlardan birisi, pek çok evrenden bir tanesi ve çoklu evreni yaratandır.”
“Sonsuz sayıda evrenler ve her birinin kendine ait fizik kanunları olabilir.
Büyük patlamalar her an olmakta ve evrenimiz genişleme sürecinde olan diğer
zarlarla, evrenlerle bir arada aynı anda varolmaktadır. Evrenimiz, diğer
köpüklerin de okyanusu olan okyanusta yüzen sanki bir köpük, kabarcıktır.”
Ancak, bu hikâyenin pek de sonu sayılmaz. Bazıları “herşeyin teorisini”
kullanmakta ve Fizik çevreleri, evren hakkında herhangi bir gizemin ve
cevaplanmamış sorunun kalmaması için çalışmalarını sürdürmektedirler.
“Yeni evreni nasıl yaratabiliriz”sorusu kapsamında laboratuarda çalışmalar
yapıyoruz. Bu yeni evren büyüdükçe, geliştikçe kendi mekânını oluşturacak ve
çok küçük zaman birimi içerisinde kendisini evrenimizden uzaklaştıracak ve
evrimleşerek izole olmuş yani yalnız kalmış ama evrenimize çok yakın, büyüyen
kozmik oranlarda ve sınırsız bir seyri olacaktır.”
Bilim Kurguda ki Paralel Evren