Hepimiz nükleer patlama
sonrası mutasyona uğrayıp değişmiş,canavarlaşmış hayvan,bitki veya insanlarla
ilgili filmler izlemişizdir.Bu filmlerin starlarından bir tanesi de çok bilinen
Godzilla'dır.Bu tür filmlerin etkisiyle hepimiz nükleer enerjiye tu-kaka olarak
bakar olduk(istisnalar hariç).Peki nükleer enerji nedir?Nasıl elde
edilir?Zararları nelerdir?Hiç merak ettik mi?Yoksa bu filmlerde gördüğümüz ve
bize itiklenen bilgilerin dışında bilgi sahibimiyiz?
Hazır konu sıkıntısı çekerken ve Gündemde Akkuyu varken.Üzerine bir de İran-Amerika anlaşması varken bu
konuyu bir derleyip paylaşayım istedim...
1986 Çernobil ve 2011 Fukuşima Daiichi nükleer santral kazaları akıllara bu santrallerin ne kadar güvenli olduğu sorusunu getirdi.
"Japon"denince benim aklıma hemen "teknoloji ve
deprem"gelir ve teknoloji kullanarak depremle yaşamaları...
Japonlar depreme hazırlıklıydı ve 9.0’lık bu muazzam depremde bile hemen hemen
hiçbir bina çökmedi, ama tsunami terimini bile icat etmiş Japonlar bu depremin
meydana getireceğini dalgaları ve onların etkisini hesaplayamamıştı. Bütün
hazırlıkları alt eden dalgaların okyanus sahilindeki şehir ve kasabaları dümdüz
edişini canlı yayında izleyen dünya, deniz kenarındaki Fukuşima Nükleer Enerji
Santrali’nden gelen arıza haberleriyle artık buraya odaklanmıştı. Patlama
görüntüleri bütün bunların üzerine tuz-biber ekmişti...
Kazanın Anatomisi:
Hemen
herkesin aklına, olabilecek en kötü örnek geldi: 1986’daki Çernobil nükleer
kazası. Şimdilik Fukuşima’nın o boyutlara varmadığını biliyoruz. Olayın
temeline inerek durumu değerlendirelim:
Fukuşima’da kullanılan reaktör, nükleer
bozunmadan elde edilen enerjinin su buharında ısı enerjisi şekline, onun da
türbinlerde elektrik enerjisine dönüştürülmesi ilkesine dayanıyor. Kazanda
bulunan radyoaktif çubuklardan yayılan enerji kazanın içindeki suyu ısıtıyor ve
buharlaştırıyor (Şekil 1A), yüksek basınçlı
buhar kazandan çıkarak türbinleri döndürüyor ve bundan elektrik enerjisi elde
ediliyor (Şekil 1B)
Radyoaktif
çubuklarda meydana gelen bozunma, bir zincirleme tepkimesi: Yani tepkimeler bir
kere başlatıldıktan sonra, her tepkimeden açığa çıkan enerji yeni tepkimeleri
tetikliyor, tâ ki çubuğun içindeki yakıt bitene kadar. Çubuklardan yayılan bu
muazzam ısı enerjisi eğer soğuk suyla giderilemezse çubukların kendilerini bile
eritebilir. Nasıl koca bir haşlanmış patatesi dilimlemeden soğutmak kolay
değilse, eriyerek kazan tabanına akan ve kaynaşan radyoaktif yakıtı da soğutmak
çok zor. Bu tehlikeli durum, patlamaya yol açabilir veya kazanın dibini delerek
radyoaktif maddelerin toprağa sızmasına sebep olabilir.
Bu yüzden, türbinlerden gelen su, soğutularak kazana geri
döndürülüyor ki radyoaktif çubuklar tarafından tekrar ısıtılırken o çubukları
verimli bir şekilde soğutsun (Şekil 1C). O ânda elektrik üretilmese bile, bu soğutmanın sağlanması
şart ama işte 11 Mart 2011 günü depremin ardından gelen dalgalar, bu
soğutma sisteminin pompasını besleyen güç birimlerini bozdu, hattâ yedek güç
birimlerini de devre dışı bıraktı. Dolayısıyla kazandaki radyoaktif yakıt
fazlasıyla ısınmaya başladı.
İlk önlem olarak kontrol çubukları (Şekil 1A) radyoaktif çubukların arasına girdi. Bu
sayede çubuklardaki radyoaktif yakıtların birbirlerindeki tepkimeleri
katalizlemesi önlendi ama soğutma
sistemi işe yaramadığından çubukları başka yollardan soğutmak gerekiyordu.
Bunun için reaktöre tepeden önceleri helikopter ile, sonradan ise yerden özel
pompalar ile su doldurulmaya başlandı . Bu esnada eldeki su da bitince mecburen deniz suyu kullanılmaya
başlandı.
Radyoaktif yakıtla temas ederek kirlenen tonlarca su, yavaş
yavaş santralin atık su depolarını doldurmaya başladı, hattâ kazanda hasar
meydana gelmiş olmalı ki daha bu depolar taşmadan bile denizde radyoaktif madde
tespit edildi..."
Nedir?:
Üstte tırnak içinde derlediğim bilgileri olayın karanlık yönünün fotoğrafı olarak düşünün.Peki bunun aydınlık yönü nedir?
Üstte tırnak içinde derlediğim bilgileri olayın karanlık yönünün fotoğrafı olarak düşünün.Peki bunun aydınlık yönü nedir?
Nükleer enerji günümüz elektrik ihtiyacının yaklaşık
%17’sini karşılamaktadır. Bazı ülkeler enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer
santrallerden üretmektedir. Örneğin Fransa Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
verilerine göre elektrik enerjisinin %75’ini nükleer enerjiden sağlamaktadır.
Amerika ise enerjisinin %15’ini buradan karşılamakta fakat bazı bölgelerinde
santraller daha yoğun biçimde enerji üretimi yapmaktadır. Dünya çapında 400’den
fazla nükleer santral bulunmakta ve bunların 100’den fazlası sadece Amerika’da
yer almaktadır.
Nükleer Santraller Nasıl
Çalışır?
Bir nükleer santral kurmak için zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç vardır. Bu
uranyum türleri U-235 başta olmak üzere, U-233, U-238 ve Plütonyum; P-239 ve
P-241’dir. Uranyumun fizyon tepkimesine girerek bölünmesi sonucunda açığa çok
yüksek miktarda enerji çıkar. Bu bölünme için, nötronlar yüksek bir hızla
uranyum elementinin çekirdeğine çarpar. Bu çarpışma çekirdeğin kararsız hale
geçmesine ve sonrasında büyük bir enrji açığa çıkartan fisyon tepkimesine neden
olur. Gerçekleşen tetikleyici ilk fisyon tepkimesi sonucunda ortama nötronlar
yayılır. Bu nötronlar diğer uranyum çekirdeklerine çarparak fisyonu elementin
her atom çekirdeğinde gerçekleştirene kadar devam eder. Ortaya çıkan enerji
kontrol edilmediği taktirde ölümcül boyutlardadır. Kontrol etmek için reaktörlerde
fazla nötronları tutan ve tepkimeye girmesini engelleyen üniteler vardır. Bu
sayede kontrollü bir fisyon tepkimesi zinciri sağlanır.
Nükleer santralin iç yapısına
baktığımızda, uranyumun fisyon tepkimesine girmesiyle oluşan enerji su
buharının çok yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmasını sağlar. Yüksek
sıcaklıktaki bu buhar, elektrik jeneratörüne bağlı olan türbinlere verilir.
Türbin kanatçıklarına çarpan yüksek enerjili buhar, bilinen şekilde türbin
şaftını çevirir ve jeneratörün elektrik enerjisi üretmesi sağlanır. Jeneratörde
oluşan elektrik ise iletim hatları denilen iletken teller ile kullanılacağı
yere gönderilir. Türbinden çıkan basınç ve sıcaklığı düşmüş buhar, tekrar
kullanılmak üzere yoğunlaştırıcıya gider ve su haline geldikten sonra tekrar
bölünme ile açığa çıkan enerji ile ısıtılıp buhar haline getirilir ve döngü
devam eder.
Nükleer Santrallerin Problemleri nelerdir?
İyi inşa edilmiş bir nükleer santral elektrik üretiminde önemli avantajlara
sahiptir. Taş kömürü kullanan elektrik santralleri ile karşılaştırdığımızda çok
daha temizdir ve atmosfere daha az radyoaktif atık bırakır. Taş kömüründen
atmosfere çıkan tonlarca karbon, sülfür ve diğer elementler iyi çalışan bir
nükleer santrale oranla çok daha fazla miktarda kirletici etki oluşturmaktadır.
Bu bakımdan enerji üretiminde iyi yapıldığında nükleer enerji son derece temiz
olarak nitelendirilebilir. Bunun yanında birtakım sorunlar da mevcuttur.
Dezavantajlar:
1- Uranyumun
çıkartılması ve daha sonra zenginleştirilmesi sürecindeki rafine etme
çalışmaları çok büyük miktarlarda radyoaktif kirlenmeye sebep olmaktadır.
2-Düzgün çalışmayan
nükleer santraller büyük sorunlara neden olabilir. Buna örnek olarak Çernobil
felaketi verilebilir ve bu felakette tonlarca radyoaktif atık atmosfere
bırakılmıştır.
3-Santraldeki
fisyon tepkimeleri çok iyi kontrol edilmeyi gerektirir ve hata toleransları çok
azdır. Hiçbir nükleer santralin tamamen güvenli olduğundan söz edilemez ve
mutlaka uzman ekipler tarafından ve emniyet katsayısı yüksek tutularak üretim
yapılmalıdır. Bu da bizim gibi nükleer santral inşasına yeni adım atmak isteyen
ülkeler için ciddi sorunların ortaya çıkma riskini artırmaktadır.
4-Ortaya çıkan
radyoaktif atıkların doğaya zarar vermeyecek şekilde taşınması ve gözetim
altında uzun yıllar güvenle saklanması gerekmektedir.
Not:Bence Nukleer enerji,elde edilecek santralin doğaya duyarlı bir şekilde ve her türlü detay göz önünde bulundurularak inşa edilmesi durumunda Termik santrallerin doğaya verdikleri zarar yanında çikolatadaki şeker kadar bile zararlı değildir.Ve gelecek bir şekilde nükleer enerji sayesinde gelecektir veya gelemeyecektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder