Beyaz Piramit'in ikinci dünya savaşı sırasında Çin'e yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life dergisinde yayınlanmıştır.
Bu piramitleri araştırmak üzere1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorf'a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500'ler civarındadır…
Qin Lin Shan Bölgesindeki Piramitler |
Beyaz Piramitde Bulunan Mumya |
Bu yazıma etkileyici,dikkat çekici,gizemli bir giriş yapma
gayretimin bağışlanmasını dilerim.Ancak asıl konumuz bu değil.Türk uygarlığını
vardırabildiğim kadar geçmişe vardırıp bilmediklerimiz ve köklerimiz hakkında
aydınlatıcı bir yazı derlemesi yapma isteğimdir.Bu yazıda mümkün olduğu kadar
çok kaynak göstermeye çalışacağım.Yazıyı okuyanlara tavsiyem kaynakların
geçerliliğini test etmeleridir.Ne de olsa “ insan oğlu beşer Sedat bile bazen
şaşar”:)
İlk defa bir Proto-Türk yazıtını deşifre eden kişi, Danimarkalı profesör V. Thomssen’dir. Kül-Tigin ve Bilge Kaan kitabelerini okumuştur(1894). Ancak bu kitabelerin tarihlendikleri 732 ve 733 yılları doğru değildir. Kitabeler 200 yıl daha eskidir…
W. Radlof, 1985 yılında Ulukem yazıtlarını inceledi ve bunların çok daha eski yazı karakterleri içerdiğini söyledi. Bunları yazanların Kırgız diye bilinen Abakan Tatarları ve Soyanlar’dan oluşan “Hakas Türkleri”olduğunu açıkladı…
Yazıtların en eskisi olan Talas yazıtları hakkında çalışmaları olan S.E. Malov, 1959 yılında bunların M.Ö.500 yılına ait olduğunu öne sürdü. F. Altheim bunu kabul etmeyerek. "Eğer, Türk yazısı, esas vatanı olan Gürcistan yöresinden ve Aramea alfabesinden doğmuş ise, M.Ö. 600’den kısa bir süre önce Talas bölgesine gelmiş olması gerekir ki, bu imkansızdır," der.
Türk yazısının başlı başına, kendine has bir yazı olduğu fikri yabancı bilim adamlarının nedense aklına gelmemektedir!.. Onlar hep bu yazının "daha önce mevcut Başka bir yazıdan" doğmuş olduğu inancına göre hareket etmektedirler. Onlara göre "Türkler, M.Ö. 400’lerde ortaya çıkan medeniyetten nasibini almamış, çöl göçebeleridir."
Halbuki Proto-Türk medeniyetine dair Manş Denizinden Büyük Okyanusa kadar olan geniş sahada bulunmuş Antik kaynaklar vardır. Bunlar zaman içinde birer bir ortaya çıkmakta ve yayınlanmaktadır. Türk tarihçilerin maalesef pek çoğunun habersiz oldukları veya ilgilenmedikleri bu kaynaklardan bazıları şunlardır:
- Hoyti Tamir Günlüğü:(M.Ö. 800-500 yılları) Hoyti Tamir: Urkun (Orhun) nehri vadisinde bulunan kayalık bölgedir. Cereyan eden önemli olaylar kayalar’a nakşedilmiştir... Bölge âdetâ bir açık hava arşividir...
- Yoluğ Tiginler(Türük Bil Konfederasyonu Hanlar hanı olan kişiler, tarih yazarları) diktirdiği “Bol Bollar”(dikili taşlar) (M.Ö.562-M.S.580) Bu tarih Bumin Kağan’la başlatılırsa, M.Ö.879-M.S.580 olur ki, 1459 yıllık bir dönemi kapsar!..
- Bilge Atun Uruk(Türük bil konfederasyonu mareşali) tarafından yazdırılmış Türük Bilge Kaan iline bitik (Türk devleti halkına mektup)
Bilge Kaan'ın Mektubundan |
Türklerin bilinen tarih boyunca Orta Asya topraklarında ve sonrasında bu bölgeden tufanlar başta olmak üzere çeşitli etkilerle dağıldıkları yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında üstün medeniyetler kurduklarının kanıtını geride bıraktıkları binlerce eserde bulabiliriz.
*Kırgızistan’ın Talas bölgesinde Çiğimtaş (Çizgili Taş) ve Narın Bölgesindeki Saymalı Taş (nakışlı taş) (3500m yükseklikte, 90.000 kaya resmi), Talas Yazıtı,
*Kazakistan’da Essik Kurganlarındaki Altın Elbiseli Adam
Altın Adam |
*Tamgalı’da Tamgalısay (ilk Türk tamgaları,10.000 yıllık 1.000 piktoğraf),*Ceti – Yedi Su yazıtları,
*Yakutistan’da Baykal-Lena yazıtları,
*Tuva’da Uluğ-Kem Sülyek Köyü-Karayüz yazıtı,
*İtalya’da Etrüks yazıtları,
*Moğolistan’da Kül Tigin yazıtları, Yenisey yazıtları (şimdilik bilineni 107 tanedir),
*Rusya Uluğ Kem, Şülyek Köyündeki Yazılıkaya Karayüz yazıtı,
*Altaylar’daki Pazırık Kurganı ve yazıtları,
*Anadolu’da; Antalya Side yazıtı,
*Eskişehir’in Han İlçesinde Yazılıkaya (Resim–3) ve Uçuz yazıtları,
*Ankara Polatlı Yassı Höyük yazıtları,
*Erenköy yazıtı (Resim-4) ,
*Ergani yakınındaki Çayönü yerleşmesi, Gevaruk yaylası Özalp ilçesinde Pegan köyü Resimleri,
*Salyamaç Köyü yakınındaki Cunni Mağarası yazıtları,
*Sat köyü civarındaki Sat Dağı resimleri,
*Van Tirşin yaylası Çilgir köyü yazıtları,
*Çatalhöyük yazıtları,
*Ankara Polatlı da Yassı Höyük’teki Erken Türk yazıtları,
*Hakkari de Gevaruk yaylası Sat Köyü tamğaları,
*Antalya da Beldibi mağarasındaki tamğalar,
*Şanlıurfa Göbekli Tepedeki tamğalar,
*Hakkari Çelo Dağı Kahn-ı Melik ve Taht-ı Melih kaya üstü resimleri,
*Van Bölgesinde Cilo dağı Put Köyünde Kızların Mağarasında ki resimler,
*Başet Dağında Kaya üstü yazıtları,
*Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç Köyünde Cunni Mağarası yazıtları, — Burdur *Hacılar Höyüğünde kaya yazıtları
*İstanbul Erenköy yazıtları
*Sinop kalesinde kapı yazıtları,
*Trabzon Mağara Yazıtları,
*Suriye Lazkiye’de Ras Şamra’ da Ugarit yazıtları,
*Ege denizi Lemnos Adası yazıtları(….),
Şu ana kadar bulunan ve bilinen eserlerden bazılarıdır.
”Aşağıda başka buluntuları ayrıntıya girmeden veriyorum(*)işaretli olanlara dikkatinizi çekerim”
Önre-Binbaşı(Türük bil konfederasyonu generali) tarafından yazdırılmış Ötümin Künliğ 2 bitiğ taş (Tariat yazıtı)-(M.Ö.530-493) Bu yazıt, Moğolistan’da Arhangay-Tariat bölgesinin Terhingol ırmağı vadiside 1969 yılında bulunmuştur. 3 adet taş yazıttır. Kaplumbağa şeklindedirler.Tenride Bolmiş İlitmiş Bil(“Kainatın”’ın yaratılmasından beri varolan halkı kalkındıran egemenlik)…
Böke Türük Bil Tarihi(Bulunma 1909)- İtiz Üröğü(İtiz anıtı)”(M.Ö.522-519 tarihleri arasında yaptırılmıştır. M.Ö.1517’de At-Oy bil konfederasyonunun kuruluşunu anlatır.)”,Karabalgasun Bitik taşı(M.Ö.538),Isub-Ura Bilge, Öküli Çur Yazıtı (M.Ö.596-516),
*Alperin’in Bol Bol Ukus (olayları tavsifi, anlatması) yazıtı(M.Ö. 323) Moğolistan’da “MANİTU” Dağı’nda (dağın adına dikkatinizi çekerim, Kızılderililer’in Tanrısının adını taşıyor) bulunmuştur,
*”Altı Yarık Tigin(Altın Çiçek Doktirini, 6 Emir) “Budizm’in temelini oluşturur”(M.Ö. 1517 yılından M.S.512’ye kadar 1000 yıl süre içinde kaydedilmiş olan Bolti’leri (dînî kaideler) kapsar. Önce TAŞ üzerine yazılmış, M.Ö.516’da mabetlerin baskı altına alınmasıyla, kâğıda çekilip Ib-Is-Bolik’e götürülmüştür.Bu üç yapraktan biri M.Ö. 18 Mayıs 519’da tekrar taş üzerine kaydedilmiştir.)”,
Bütün bunlardan ayrı olarak Çin’liler tarafından bulunmuş ve Çince’ye tercüme edilmiş bazı yazıtlar vardır ki, bazılarının nerede olduğu bilinmemektedir. Bu tercüme edilen yazıtların listesi de şöyledir:Tu-Men hakkındaki yazıt (M.S.546),Kül Tiginin Yuğu hakkındaki Bitiğ taş yazıtı,Süy-O budun hakkındaki yazıt,Türük Bil’e gönderilen elçi hakkındaki yazıt,Tu-Men hakkındaki yazıt (M.S.552),Kül-Tigin hakkındaki yazıt,Kül Tigin hakkında başka bir yazıt,Kül Tigin hakkında bir diğer yazıt (M.S. 554)(” Kül Tigin”hakkındaki 4 yazıt hemen hemen aynı tarihlere aittir. Bunlardan birinin taşıdığı M.S. 554 tarihi bize Kül Tigin Anıtı ve Orhun Kitabeleri’nin tarihinin söylendiği gibi M.S.732 ve 733 değil, 200 yıl kadar daha eski olduğunu göstermekte.
Kül Tigin Anıtı |
Türkler ana vatanı olan Orta Asya topraklarında, tarım yapmışlar, hayvanları ehlileştirmişler, yeraltı madenlerini bularak işlemesini öğrenmişler ve kültürel gelişmelerinin sonucunda da yazıyı bulmuşlardır.Çok uzun sürece dayanan yazının bulunması ve kullanılması, bilgi ve belgelerin gelecek nesillere aktarılmasını mümkün kılmıştır. Dünyada yazıyı ilk kullanan Türkler olduğu için de tarih, Türk’lerin yazıyı kullanması ile başlamıştır.
Asya kıtasının ortasında Baykal ve Balkaş, Issık göllerini, Ala Tau (Tanrı dağlarını) ve en eski yerleşim bölgesi olan Yedi Su’yu da içine alıp kucaklayan ve Hazar Denizine kadar uzanan bugünkü Altay, Tuva, Kazakistan ve Kırgızistan toprakları, ilk yazının ortaya çıktığı yerlerdir. Mağara resimleri ve Sıntaşlar’dan (anlam ifade eden heykelcik) sonra piktogramlar (resim vasıtası ile düşünceyi belirten yazı) 20.000 yıl önce, petroglifler (Kaya resimlerinin değişmiş ve yazılardaki sembol şekillere dönüşmüş biçimi ) 15.000 yıl önce,“ tamgalar” (ilk harf sembolleri) 10.000 yıl önce, harfler ve sonunda alfabeye geçişin dünyada ilk örneklerinin olduğu yer Türkistan topraklardır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Tarih Tezi
Erken Türk yazıtlarını okumadan o zamanki yaşam ve medeniyet hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Bu sebeple de bu eserlerin ve yazıların Türklere ait olduğunu, Erken Türk tarihi araştırmacısı Kâzım Mirşan tarafından bu yazıların okunması ile anlıyoruz. Fakat bu çalışmalar bazı tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir. Zira bulunan eserlerin Türkçe okunarak, Türklere ait olduğunun kabul edilmesinin ne kadar büyük bir hadise olduğunu Atatürk’ün henüz daha genç bir subayken Sinop’ta yazmış olduğu şiirden anlıyoruz…
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya’nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı’da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir.
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya’nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı’da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir.
“Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk Milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk Milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir…”
Atatürk öncülüğünde 2 Temmuz 1932 ve 20 Eylül 1937 tarihlerinde yapılan Türk Tarih Kurultayları o devrin en ünlü yerli ve yabancı bilim adamlarının katılımlarıyla yapılmıştır. Fakat ne yazık ki Türk Tarihinin araştırılmasını amaçlayan bu çalışmalar Atatürk’ün ölümünden sonra durdurulmuştur.
Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi, batıda Balkanlar’a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak adlandırmışlar ve ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan’daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan’daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.
Orhun Yazıtları-Tonyukuk Anıtı |
Bu yazıtta Türk, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan “Fin Atlası” kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda “Ökük Türök” yani “Rabbani Türük “, “Tanrı Türü” denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya’nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; “töreye uyan” “yaratanını bilir”, “Rabbani Türk”, “Tanrısını tanır”, “Yaratanına bağlı” anlamlarında “Ökük Türök” dür. “Ökük Türök ” deki “Ök” (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı “ük” olmuş ve kelime böylece “türük” olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir.
“Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır.”
Dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.
Dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.
Etrüskler, Türk müdür?
Etrüsk destanı "Kutrt ana"-Türk destanı "Asena" |
Etrüsk Kaması |
İtalya’da Ferrara Üniversitesi Genetik bilimci Prof. Guido Barbujani, Firenze Üniversitesinden Prof. Davit Caramelli, Bologna Üniversitesi Prof. Loredana Castry, Parma Üniversitesi Prof. Antonella Casoli, Pisa Üniversitesi Prof. Francesco Mallegni, İspanya Barselona’da Pompeu Farba Üniversitesi Prof. Carles Lalueza imzalı raporda yaşları 2700 ile 2300 arasında değişen 80 Etrüks iskeletinin genetik araştırması sonucunda Etrüsklerin Doğulu olduğu sonucu açıklanmıştır.
Ayrıca, Etrüsklerin Orta Asya’dan gelen ama Hazar kuzeyinden gelip Avusturya’daki İnsburg bölgesi üzerinden İtalya’nın Po ovası bölgesine inen bir halk olduğunu, Kazım Mirşan’ın Etrüsklerden kalma üzeri yazılı belgeleri okumasından da anlaşılmaktadır.
İtalya’da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa’dan Prof.Dr. Giovannangelo Camporeale, Kazım Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir.
Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile Ayda, “Etrüskler Türk mü idi?” (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile Ayda bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır.
İtalya’da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa’dan Prof.Dr. Giovannangelo Camporeale, Kazım Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir.
Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile Ayda, “Etrüskler Türk mü idi?” (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile Ayda bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır.
Türkçe-Etrüskçe
Türkler ilk defa Anadolu’ya ne zaman girmişlerdir?
|
Türklerin Anadolu’ya ilk defa 1071 de Malazgirt zaferi ile girdiğini iddia etmek doğru değildir! Türklerin Orta Asya’dan başlayıp Avrupa içlerine kadar uzanan izlerine rastlanmasından anlaşılacağı üzere Anadolu topraklarının 7000 yıllık sahibi Türk’lerdir ve en köklü medeniyete sahip olan Türkler Orta Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ ya, bir kısmı yine Avrupa’dan tekrar Anadolu’ya gelmişlerdir. Bunu İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya, İsviçre, Romanya, Fransa gibi coğrafyalarda, bırakmış
oldukları birçok tarihi eserlerde yer alan yazıların okunmasından biliyoruz.
Milattan önce Anadolu’da yaşamış ve çok gelişmiş kültürleri ile çevrelerindeki insanlara medeniyet aşılamış bir topluluk olan ve bugün “Frigler” olarak adlandırılanlar, Erken Türklerdir. Bunların Afyon-Eskişehir-Ankara-Uşak çevresinde bıraktıkları eserler hala ayaktadır. Frig’lerin günümüze kadar kalan en büyük eserlerinden biri Eskişehir ili Han Kazası Yazılıkaya Köyündeki “Yazılıkaya” anıtıdır.
Etrüskçeye benzeyen Erken Türkçe ile yazılan Yazılıkaya Yazıtı 1965 yılında Etrüsk yazıtlarını okuyup 1970 yılında “Proto-Türkçe Yazıtlar” adlı kitabını yayınlayan Sn. Kazım Mirşan tarafından 1994 yılında okunmuştur. Etrüsk yazıtlarının Etrüsk alfabesine göre Türkçe okumasının yanı sıra 1998 Yılında “Etrüsklerin Tarihleri, Yazıları ve Dilleri” kitabını yazan Kazım Mirşan, Etrüsklerin dil ve inanç yapılarını da inceleyerek Etrüsklerin Türklüğü konusunu açıkça ortaya koymuştur.
Kazım Mirşan’ın “İskandinavya’daki Türk Yazıtları” kitabı İskandinav coğrafyasında M.Ö.2300-2700 yıllarına ait eserler üzerlerinde “Futhark” yazısı olarak bilinen yazıların tarafından “Erken Türk Yazıtları olarak okunmasını kapsamaktadır…
Psikolojik Savaş Faaliyetleri Altında Batının Türk Tarihine Bakışı:
1000 yıldan fazla süren İslamlık-Hıristiyanlık davalarının doğurduğu düşmanlık duygusu içindeki tutucu tarihçiler, bu davalarda asırlarca İslâm’ın öncülüğünü yapan Türklerin tarihini, kan ve ateş maceralarından ibaret göstermeye çalıştılar. Türk ve İslâm tarihçiler de Türklüğü ve Türk medeniyetini İslâmlık ve İslâm medeniyeti ile kaynaştırdılar; İslâmlıktan önceki binlerce yıla ait devreleri unutturmayı Ümmetçilik siyasetinin icabı ve din gayreti vecibesi bildiler. Daha yakın zamanlarda Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bütün unsurlardan tek bir millet yaratmak hayalini güden Osmanlılık cereyanı da, Türk adının anılmaması, milli tarihin yalnız ihmal değil, yazılmış olduğu sayfalardan kazınıp silinmesi yolunda üçüncü bir etken halinde diğerlerine eklenmiştir. Bütün bu olumsuz cereyanlar, tabii olarak, mektep programları ve mektep kitapları üzerinde bile etkisini göstermiş ve Türklüğün, çadır, aşiret, at, silah ve savaş kavramlarıyla eş anlamlı tutulması geleneği okul kitaplarımıza kadar girmiştir.18. yüzyıldan sonra üretilen Avrupa merkezci tarih teorisi, insanlık tarihini, eski Yunan-Roma uygarlıkları ekseninde açıklamış ve uygarlık mirasını da Asyalı ve Ortadoğulu kaynaklardan kopararak, Avrupa’ nın tekelinde göstermiştir. Batı Avrupa dışındaki halklar, bu arada Türkler uygarlık yaratan değil, uygarlık yağmalayan ikinci sınıf “barbar” ırklardan sayılmıştır.
Gerçek Türk Tarihi bize şunu söylemektedir:
· İlk Alfabetik yazıyı Türkler buldu.
· 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir.
· İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur.
· Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur.
· Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk’tür.
· Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.
Kaynaklar :
a. Kâzım Mirşan
· “Türk Metriği“Kitabı
· “Türk Metriği“Kitabı
· “Prototürkçe Yazıtlar” Kitabı
· “ALTI YARIQ TİGİN” Kitabı
· “Prototürkçeden Bugünkü Kürtçeye” Kitabı
· “Urgun-Selene” Kitabı
· “Anadolu Prototürkleri” Kitabı
· “Astrofizik” Kitabı
· “BOLBOLLAR” Kitabı
· “Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları” Kitabı
· “Alfabetik Yazı Başlangıcı” Kitabı
· “Etrüskler” Kitabı
· “Türk Takvimi” Kitabı
· “Erken Türk Devletleri ve Türük Bil” Kitabı
· “Sölgentaş Mağarası” Kitabı
· “İskandinavya’daki Türk Yazıtları” Kitabı
b. Turgay Tüfekçioğlu
“Şeytan Üçgeni” Kitabı
“Şeytan Üçgeni” Kitabı
c. Haluk Tarcan
“Ön-Türk Uygarlığı” Kitabı
Amerikalı araştırmacı yazar GeneD.Matlock,"Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz'"adlı kitabınıda okumanızı tavsiye ederim…
Not:Yazının hazırlanmasında kaynak vererek yardımcı olan Cemal Polat arkadaşıma teşekürü bir borç bilirim...
2 yorum:
bilgiler için çok teşekkürler.şunu söylemek gerekir ki oda bizim tarihimizi açıklayan yabancıları saf dışı ederek kendi tarihimizi en doğru şekilde kendimizin araştırması onların bilgilerine ihtiyaç duymadan onların yalan bilgilerinden kurtulup gerçek tarihi herkese duyurmak en doğrusudur.
Haklısın kardeşim...
Bizler tarihine belki de en az sahip çıkan milletlerden bir tanesiyiz.O da tarihimizin anlı,şanlı sayfalarına sahip çıkmakla sınırlı.Efsaneler ve söylencelere dayanan tarihimizin gerçeklerini ne yazık ki bürokrasimiz yüzünden,ancak dış kaynaklardan öğrenmek durumunda kalıyoruz...
Kaynakların dışa bağımlı olması doğru olmamakla birlikte gözden kaçmaması gereken bir nokta da şu olmalı:"Sağ göz sol gözü görmez".Yani olaylara dışarıdan bakanlar şayet yanlı ve kötü niyetli değillerse bizi bizden daha iyi analiz edip bize anlatabilirler...
Yorum Gönder