Sizlerle bayağı uzun zamandır bir şeyler paylaştık.Paylaştiğim her konuda mutlaka karşıt fikirlerede yer vermeye gayret ettim.Yapılan yorumlara sabırla cevap verdim,hakaretlere mümkün olduğu kadar katlandım,alttan aldım.Zaman ,zaman empati yaptım kimi görüşlere sempati duydum.Fikirlerden nefret ettiğim zamanlar oldu.”Fikirdir bunlara saygı göstermek gerek”dedim,karşıt fikrimi veya bildiğim bilimsel açıklamaları paylaştım.Her zaman mümkün olduğu kadar saygılı olmaya,hiddetlenmemeye gayret ettim…
Konular çok çeşitli olmakla birlikte genelde “din”lere karşı olan bakış açım çerçevesinde paylaşımlar yaptım.Tanrının varlığı ve inançtan ziyade dinlerin insanları nasıl sömürdüğünü,genelde pis çıkarlarına alet ettiğini göz önüne sermeye çalıştım.Taaa en başından,köklerinden girdim konulara,mitolojiden başladım.Az kişinin bildiği veya söylemeye cesaret edemediği şeyleri ortaya koymaya çalıştım.Artık paylaşımlar öyle bir noktaya geldiki ya kendini tekrarlıyor yada bir noktaya gelip kilitleniyor...
Bu konu üzerindeki son yazım bu olacak.Başka konularda yazmaya çalışacağım,derlemelerimi bu konudan uzak tutmaya gayret edeceğim.Ancak nokta koymazdan önce istedimki bütün bu kavramlara ve tanımlara hatta diyaloglara son kez değinerek son vereyim…
Herseyden önce, tanrının varlıgını veya yoklugunu tartısabilmek icin, tanrı kavramının tanımını yapmak gerekmektedir. Şaşırtıcı nokta, herkesin bu kadar sozunu ettigi bir kavramin cok kesin, net, herkesin anlayip uzerinde birlestigi, kabul edilir ve anlasilir bir taniminin bulunmamasidir. Pek cok ateist-teist tartismasinin asil noktalara gelinemeden, tanrinin tanimi noktasinda dugumlenip kaldigi, cunku tanrinin dogru durust bir taniminin yapilamadigina felsefi alanda cok tanik olunmustur.
Bunun bir sebebi pek cok teistin tanridan ne kasdettigi ve tanriyi nasil tanimladigi konusunda fazla kafa yormamis olmasi, bir diger sebebi de ortada yaygin birden fazla tanri taniminin bulunmasidir.
Genellikle tanridan ne kastedildigi tam anlasilmadan tanrinin varligi veya yoklugunun kanitlarina gecilir.
Ornegin su diyaloga dikkat ediniz ve konuyla olan baglantisini kurmaya gayret ediniz(Diyalog modernleştirilmiştir)
A: Masanin uzerinde kucuk bir peri var.
B: Ama ben birsey gormuyorum.
A: Elbette, cunku bu gorunmez bir peri.
B: Ama dokunamiyorum da.
A: Ebette, bu peri gorunmez, dokunulmaz ve hakkinda hicbir somut veri edinilemez bir peri.
B: Peki o zaman var oldugunu nereden biliyorsun?
A: Cunku bu perinin varliginin kanitlari var.
B: Nedir bu kanitlar?
A: Mesela yagmurun yagmasi bu perinin varliginin kanitidir. Bu peri yagmur perisi. Ne zaman yagmur yagsa bu perinin varoldugunu anliyorum.
B: Peki yagmurun sebebinin bu peri oldugunu nereden biliyorsun?
A: Cunku baska birsey olamaz. Sen soyle o zaman yagmurun neden yagdigini?
B: Yagmurun neden yagdigini bilmiyorum. Ama yagmurun sebebinin elindeki peri olduguna inanmam icin baska deliller gerekli.
(Dikkat ediniz, artik bu noktada, B dahi perinin varolup olmadigini veya niteliklerini sorgulamaktan cikip, varliginin delillerini tartismaya baslamistir).
A: Bu perinin varligini kanitlamaya aslinda gerek bile yok. Herkes beyninin derinliklerinde bu perinin varligina inanir. Sadece kisinin gonul gozunu acmasi gerekir. Bu peri kendi kendinin kanitidir. Ayrica kendi varligina dair inanci hepimizin beynine koymustur. Hem sonra, baska turlu yagmurun nasil yagdigini aciklamanin yolu olmadigindan, bu perinin varligina inanmak zorundasin.
B: Peki bu perinin nitelikleri neler? Neye benzer? Nasil birseydir?
(Dikkat edildigi gibi perinin nitelikleri, varliginin kanitlarinin tartisilmaya baslanmasindan sonra gundeme gelmistir).
A: Bu peri 15 cm boyunda, kanatli, zayif, ince bir varliktir. Akillidir, konuskandir ve neselidir. Devamli kanat cirpar. Ne zaman yagmurun yagmasini isterse bunu diler ve yagmur yagar.
B: Bilmiyorum, bana yine de inanmasi biraz zor geliyor.
A: Ama inanmazsan, bu peri kizar ve evini sel bastirir. Inanirsan ve dediklerini yaparsan ise bahcendeki bitkileri yesertir, evine bolluk getirir.
(Dikkat ediniz, burada da insan motivasyonunun temel ilkeleri olan odul ve ceza prensipleri kullanilmaktadir).
B: Ben yine de inanmiyorum.
A: Inanmiyorsan, olmadigini kanitla o zaman?
B: ???
(Dikkat ediniz, sonunda diyalog donmus ve B den perinin olmadigini kanitlamasi istenmeye baslanmistir. Hele de bu diyalogun nesiller boyu surdugunu dusunun. A ve yandaslarinin bu perinin otoritesini kullanarak topluluklarina duzen getirdigini, kurallar koyup bunlarin islemesini sagladiklarini ve bu yolla bir yasama ve yurutme otoritesi kurmayi basardiklarini dusunun. )
Ise yarayan ve duzen saglanmasina yardimci olan bir toplumsal fenomen, toplumda zaman icinde kabul gorur. Daha az sorgulanir. Hele de insanlara bunun anlayamayacaklari birsey oldugunu ve bu konuya ancak belli basli bazi akilli ve bilge kisilerin vakif oldugunu soyleyin, insanlar zaten mesgul olan gunluk hayatlarindan bu meseleyi cikarir, bu konuda guvendikleri kisilerin fikirlerini ve ogutlerini dinlemeye baslarlar.
Sonunda konuyla ilgili kafa yoran kisilerden de birbiriyle uyusan ve uyusmayan gorusler cikmaya baslar. Zamanla periden butun somut ozelliklerini (boyunu, kanatlarini, buyuklugunu, vb) de cikarir, daha zor sorgulanabilsin ve daha zor anlasilabilsin diye tamamen soyut nitelikler atfederler. (Rengi, sekli, buyuklugu yoktur, yeri yurdu yoktur, oncesi sonrasi yoktur, vb gibi).Cunku insan yalnizca anlayamadigi seye inanir. Anladigi herseyi sorgular insan...
Tanri icin de islami kaynaklara baktiginizda pek cok yerde hiç de soyut olmayan, neredeyse insana benzeyen bir varlik karsiniza cikar. Ornegin tanrinin "iki el"inden (Maide: 64; Sad: 75), "yuz"unden (pek cok ayet icinde, ornegin Bakara:115) bahsedilir. Kuran in, hadislerin sozlerine bakan kimi yorumcular, tanrinin cisimli, "Mucessine" oldugu gorusune ulasirlar. Ayrica tanri insan gibi gorur, isitir, konusur, yatışır, dusunur, acir, bagislar, insan gibi "Efendi"dir (Rabb), "Kral"dir (Melik), "Ev"i vardir (Kabe), "Tahti, Sarayi" vardir (Ars). "Gucludur" (Aziz), "Zorba"dir (Cebbar), "Sevecen"dir (Vedud), dost, dusman kazanir,vs. Ayrica kurana gore tanri goktedir. "GOKTE OLAN in sizi yerin dibine gecirmesinden guvende misiniz? O zaman yer sarsildikca sarsilir. GOKTE OLAN in basiniza tas yagdirmasindan guvende misiniz?" (Maide Suresi, 16-17). Ayrica tanrinin Ars i (Taht, Saray) da goklerin ustundedir. Bunlara bakan kimi din alimleri ve kuran yorumculari "Tanri gokteyse, Tanri nin gokten daha kucuk olmasi gerekir. Boyle birsey dusunulebilir mi?" gibi, veya "Tanri gokteyse varliginin ve varligini surdurebilmesinin bir baska seye bagli oldugunu da dusunmek gerekir, bu nasil olabilir?" gibi sorular sormuslardir.
Fakat ayni zamanda tanrinin "benzeri" olmadigi da soylenir (Sura: 11). "Oncesiz", "Sonrasiz", "Dogmamis", "Dogurulmamis" denir tanri icin. Ozellikle gunumuzde, artik tanridan bahsedildiginde genellikle cisimsiz, mekansiz, soyut bir kavram karsiniza cikar. Tanri nasil bir seydir? diye sordugunuzda, elinizde kendisine atfedilen akil, zeka ve istedigini yapabilme disinda hicbir nitelik kalmadigini gorursunuz.
Aslinda sorgulama devam ettiginde tanri kavramini bu niteliklerden bile soyutlama ihtiyaci hissederler.
Cunku bir hristiyan teologun dedigi gibi:
"Tanri hakkinda hicbir sey soyleyemeyiz. Cunku tanri hakkinda birsey soylemek, tanriyi sinirlamak demektir. Tanri icin A ozelligine sahiptir demek, tanrinin non-A (A olmayan) ozelligine sahip olmadigini soylemek olur. Dolayisiyla her turlu sinirlamayi asan bir kavram olmasi gereken tanri icin hicbir sey soyleyemeyiz."
"Bir elma hayal edin. Ve sirayla elmadan butun niteliklerini cikarmaya baslayin. Rengini cikarin, buyuklugunu cikarin, kutlesini cikarin, seklini cikarin. Geriye ne kalir? Konu elma olunca geriye birsey kalmaz ama konu tanri olunca belli ki geriye var olmasi ve de bir olmasi kaliyor.
Bu dusunce tarzi asagidaki diyaloga benzer:
Teist: Tanriya inaniyorum.
Ateist: Tanri nedir?
Teist: Bilmiyorum.
Ateist: Fakat inandığın şey ne o zaman?
Teist: Onu da bilmiyorum.
Ateist: Oyleyse inancini inancsizliktan ayiran faktor ne?
Dolayisiyla bu dusunce tarzinin absurdlugu acıktır. Bu yüzden de tanrıyı tüm niteliklerinden soyutlamak da istemezler. Tanrıyı insan olarak ancak kısmen anlayabileceğimizi söylerler örneğin. Ve de mumkun oldugunca genel ve sorgulanamayacak nitelikler atfetmeye calisirlar. Fakat eger bu nitelikler herhangi bir felsefi analize tabi tutulmaya calisilirsa, o zaman yukaridaki agnostik anlayisa cekilirler. Bu agnostik anlayisin yukaridaki diyalogdaki gibi sacmaligi dile getirildiginde ise, yine bazi nitelikleri oldugunu soylemeye baslarlar.
Kisacasi tesitlerin kullandigi sekliyle tanri kavrami icinden cikilamaz bir celiskidir, bir paradokstur. Ne bir nitelik ithaf edebilirsiniz, ne de hicbir niteligi olmamasina izin verebilirsiniz.
Bu yuzden tanri kavrami aslinda daha tanimi noktasinda terkedilmesi gereken bir kavramdir. Fakat yazinin devam edebilmesi icin ve tanrinin varligiyla ilgili kanitlarin analizi konusunda soz soyleyebilmek icin yine de bir tanimda anlasmak gerekiyor. Bu yuzden tanri kavraminin uc yaygin aciklamasini burada dile getiriyorum:
1) Cisimli, belli bir sekli ve boyutu, vs olan fakat bizim bilmedigimiz ve gormedigimiz biryerde varolan bir somut varlik.
2) Hicbir fiziksel ozelligi olmayan, dogaüstü, fakat yine de akilli olmak ve istedigini yapabilmek gibi bazi nitelikler tasiyan, ve ayni zamanda tum nitelikleri tam anlasilamayacak bir varlik.
3) Varolan fiziksel dunyanin tumu, butunu. (Panteist tanri anlayisi).
(Bu yazi boyunca, her ne kadar tatminkar bir tanim olduguna inanmasak da 2 numarali tanimi kullanacagiz. Cunku toplumda en yaygin sekilde anlasilan tanri kavrami bu. )
Tanrinin varligini kanitlamak icin one surulen deliller ve akil yurutmeler:
Bu kisimda tanri kavramini kanitlama gayesiyle en cok kullanilan bazi akil yurutmeleri ve sunulan bazi delilleri ele alacağım..
Bu akil yurutmeye gore dunyada herseyin bir nedeni vardir ve nedenler zincirinde geriye dogru gittiginizde bir ilk nedene ulasirsiniz. Bu ilk neden ise tanridir. Bu akil yurutme cesitli konulara uygunalanabilir. (Ornegin ilk canli nasil olustu, evren nasil olustu, vs).
Bu akil yurutmenin felsefi acidan zayif noktasi ise kendi amaciyla celismesidir. Nedenler zincirini hem kesmek hem de devam ettirmek isteyen bir akil yurutmedir bu.
Yani sunu demek istiyorum: "Nedenler zincirinde geriye dogru gidip, ilk seyin nedenini bulmaya calisiyorsunuz, ve Evrene ilk ne sebep oldu? sorusuna kadar geldiniz diyelim. Eger burada Evrene de tanri sebep oldu deyip duracaksak, o zaman neden bu noktada durdugumuz ve neden Peki tanrinin sebebi neydi sorusunu sormadigimiz noktasi gundeme gelir. Yok eger Tanri hep vardi veya Tanri kendi kendisinin sebebidir diyebiliyorsak, o zaman bunu neden evrenin kendisi icin diyemiyoruz? Sorusu gundeme gelir. Yani, belki evren hep vardi, veya evren kendi kendisinin sebebiydi? Yok eger evrenin sebebini sorgulama ihtiyacini icimizde hissediyorsak, o zaman neden tanrinin sebebini sorgulama ihtiyacini hissetmiyoruz?“
Kisacasi gorulecegi gibi burada yalnizca sebebi bilinmeyen birseyi acikliyor gibi gorunmek gayesi vardir. Yapilan aciklama ise gercek bir aciklama degildir. Teorik olarak zincire devam edebilir ve tanrinin sebebi de kutsal ruh, onun da sebebi baska birseydir diyebilirdim. Ama eger varligin bir aciklamasinin yapilabilmesi icin bir yerde durulmasi gerek diyorsaniz, o zaman nerede duracaginizi neye gore seciyorsunuz? Yani evrenin sebebinde durmuyorsunuz da niye tanrinin sebebinde duruyorsunuz? ...
Goruldugu gibi ortada cok acik bir dusunce yanlisi bulunmaktadir. Nitekim Ilk neden akil yurutmesi, yuzyillardir ciddi felsefi tartismalarda kullanilmaz. Fakat gunluk hayattaki tanri tartismalarinda hala israrla ateistlerin onune getirilmektedir.
2) Evrenin duzenli olmasi:
Evrende bir duzen oldugu gozlemi bazen tanri kavraminin bir kaniti olarak kullanilir. Denir ki evren kaotik degildir, belli kurallara uyar. Ve dolayisiyla, bu duzenin altinda, bu duzene sebep olan bir zeka olmalidir.
Ya da baska bir sekliyle bu akil yurutme doga kanunlarinin kanun koyucusu fikri ile karsimiza cikar. Denir ki "evrende doga kanunlari var, dolayisiyla bu kanunlarin bir kanun koyucusu gerekir, bu da tanridir."
Ya da evrende zeka ve bilincin olmasi (insanoglu), buna sebep olan daha ust bir zeka ya da bilincin varliginin bir kaniti olarak ifade edilir bazen. Tum bunlar ayni akil yurutmenin degisik versiyonlari oldugundan, bu yazida bir arada, ayni madde altinda inceliyoruz...
Birincisi, evrenin kaotik degil, belli kurallara uyan bir duzen oldugunu ilan etmek o kadar kolay degildir. Nitekim uzmanlar, gunumuzde kaotik olarak adlandirilan sistemler altinda dahi n boyutlu diferansiyel denklemlerle ifade edilebilecek duzenler bulmaktadir. Sonucta duzen kaos icindeki belli bir paterne uyan bir parcanin ozelligine verilebilecek bir isimse, herhangi bir kaos sayisiz miktarda duzenli alt parca icerebilir demektir. Dolayisiyla evrenin daha ust bir kaosun belli bir paterne uyan bir alt parcasi olmasi mumkundur.
Ayrica evreni duzenli ilan etsek de herhangi bir duzenin bir zeka gerektirdigini iddia etmek mumkun degildir. Zeka ile duzen arasinda nedensel bir bag yoktur. Bir duzenin ille de bir zekadan cikmasi gerektigi mantiksal olarak gosterilemez.
Zekanin zekadan cikmasi da ayni sey. Bir zekanin ya da bilincin daha ust bir zeka ya da bilincten kaynaklanmasi gerektigi mantiksal olarak gosterilemez.
3) Ahlaksal kanitlar ve adalet fikri:
Denir ki "tanri olmazsa iyi ile kotu arasindaki farki anlamanin ve ahlaksal prensipler getirmenin bir yolu kalmaz."
Ya da denir ki, "bu dunya adaletsizliklerle doludur. Cogu kez kotuluk, kotuluk yapanin yanina kalir. Obur dunya, cennet ve cehennem, dolayisiyla tanri olmalidir ki adalet yerine gelebilsin."
Birinci konu, yani tanri olmazsa iyi ve kotu arasinda bir farkin kalmayacak olmasi konusu dogru bir gozlem olabilir de olmayabilir de. Ancak, dogru olsa dahi bu prensip tanri kavraminin bir kaniti olamaz. Belki gercekten de iyi ya da kotu diye birsey yoktur ve biz bosu bosuna iyilik diye birsey tanimlayip oyle davranmaya calisiyoruz. Ya da belki iyi ya da kotu dedigimiz seyler, insanoglu olarak, bir toplum icinde bir arada yasamanin gerekleri yuzunden, toplulugun tumunun refahi icin uymamiz gerekli olduguna inandigimiz kurallara verilen isimlerdir. Dolayisiyla, belki de iyi ve kotu insan yapisidir ve insanlarin, yani bizlerin tanimladigimiz seylerdir. Yani tanriyla bir ilgisi yoktur.
Ikinci konu ise, yani adaletin yerine gelmesi icin obur dunyanin olmasi gerektigi konusu, felsefi acidan bir delil degil, olsa olsa safca bir insani temennidir.
4) Sonsuzluk:
Sonsuzlugu insanin kavrayamayacagi, boyle bir kavrami ancak tanri gibi mutlak bir varligin kavrayabilecegi, dolayisiyla tanrinin olmasi gerektigi fikri de felsefi alanda degil ama gunluk hayatta bazen karsilasilan bir akil yurutmedir. Fakat mantiksal ve felsefi acidan kanit olarak nitelendirilebilecek bir yonu yoktur. Cunku sonsuzluk kavramini insanin kavrayip kavrayamamasi konusu bir yana, kavrayamiyor desek de, insanin sonsuzlugu kavrayamamasiyla, sonsuzlugu kavradigi soylenen bir varligin var olmasinin gerekliligi arasinda nedensel bir iliski yoktur...
5) Imam Gazali nin kaniti:
Bunun da bir onceki sonsuzluk orneginde oldugu gibi yaziya alinmasinin tek sebebi islami teist kesim arasinda populer olmasidir. Yoksa bu da herhangi bir mantiksal ya da felsefi deger tasimaz. Bu kanit, Gazali nin bir inancsizla tartisirken kullandigi „“Eger sen hakliysan benim kaybedecegim birsey yok, ama eger ben hakliysam senin kaybedecegin cok sey var“. Yani inansan iyi edersin anlamina gelecek turdeki bir akil yurutmesidir.
Gorulecegi gibi felsefi acidan herhangi bir kanit kaygisi guden bir akil yurutme degildir bu. Cunku karsi tarafin kendi beyninde ikna olup olmamasiyla ilgilenilmiyor, yalnizca itaat etmesi bekleniyor. Dolayisiyla, politik yandas toplamada belki kullanilabilecek bir psikolojik manevra olabilir, ama felsefi degeri olan herhangi bir yonu yoktur...
Ayrica, diger acidan bile yeterince guclu olmadigini ifade etmekte fayda var. Nitekim, tanriya inanmak, tanriya inanan inanc sistemlerinden ozel olarak birini secmeye insani kolayca yonlendiremiyor. Ornegin, Hinduizm, Hristiyanlik ve Bahaizm dinlerini ornek alirsak, tumunde tanri kavrami olmasina ragmen, ornegin Hinduizmde islamla bagdasmayan reenkarnasyon inanci, Bahaizm de Islam la bagdasmayan Muhammed in son peygamber olmadigi inanci, Hristiyanlikta ise Muhammed in bir peygamber olmadigi inanci mevcuttur. Dolayisiyla, Gazali ye hak versek bile, alternatifler arasinda secim yapmakta yine de zorlanirdik gibi gozukuyor...
6) Her şey mümkün olanin en iyisidir iddiasi:
Bu da malesef tanri konusunda sozu edilen yaygin kanitlama girisimlerinin mumkun oldugunca fazlasini bu yazida ele alma gayretim yuzunden, yazinin ciddiyetinden odun vermek istemememe ragmen, eklemek durumunda kaldigim bir akil yurutmedir.
"Dunyaya tarafsiz bir sekilde bakinca, aslinda pek cok kisinin de gozlemledigi gibi, ortada yapilmis pek etkileyici bir is yoktur. Yani insan her seye kadir bir varliktan biraz daha iyi isleyen, aksakliklari, sacmaliklari ve kotulukleri daha az olan bir sistem beklerdi."
Fakat bu konu bir yana, biz yine de kullanilan akil yurutmeye donersek, buna gore dunyada hersey en mukemmel sekliyle yapilmistir. Buna ornek olarak da cogunlukla dogadaki ahenk, ve bulundugu ortama iyi uymus canlilar, vs verilir. Fakat ornegin canlilarin bulundugu ortama uymak zorunda olduklarini, cunku dogal secilim sebebiyle uyamayanlarin soyunun tukendigini, ancak uyabilenlerin hayatta kalip genlerini yeni nesillere aktarabildigini, vs ifade eden bilimsel bulgunun bilincinde olunmadan, ya da bu hesaba katilmadan yapilan bir beyandir bu.
Teistlerin bu konuda soyledigi hersey, insan burnunun gozluk takmak icin yaratilmis oldugunu soylemeye benzer. Yaptiklari sey meseleyi tersinden gormektir. Herseyin cevresiyle uyum halinde olmasinin, doganin sadece cevresine uyani barindirmasindan kaynaklandigini gormezler. Bu ahenge ve uyuma hayret etmek, doganin isleyisine dair bir kavrayis eksikligini ifade ettigi gibi, bu hayret dogal olsa bile, bunun ortada hayret edici bir durum olmasi disinda ifade ettigi bir gercek yoktur. Yani hayret ediyor olmak, hayret edici olayin sebebine dair birsey soylemez...
7) Mantiksal ve Ontolojik kanitlar:
Teolojide cesitli orneklerine rastlanan bu tur kanitlar, saf mantiksal akil yurutmelerle tanrinin varligini kanitlama cabalaridir. Ornegin Descartes in tanri kaniti bunlarin bir ornegi kabul edilebilir.
Bu akil yurutme su sekilde ozetlenebilir:
*"Tanri En Yetkin ve En Gercek varlik olduguna gore boyle bir kavrami benim zihnime kim sokmus olabilir? Ben En Yetkin ve En Gerçek ozelliklerine sahip bir varlik degilim, oyleyse bu dusunceye ben kendim ulasamam. Cevremde gordugum varliklarin da hicbiri bu ozelliklere sahip degil. Oyleyse bu fikri benim zihnime kendisi En Yetkin ve En Gerçek olan bir varlik, yani Tanri koymus olmalidir..."
Bu tur dusunce tarzindaki birinci yanlis, tanimlanan bir seyin varolmasinin zorunlu zannedilmesidir. Ornegin ben efsanelerdeki kanatli ati veya noel babayi tanimlayabilirim, fakat bu onlarin gercek dunyada karsiliklari oldugu anlamina gelmez. Birseyin zihinlerimizde varolmasiyla gercekte de varolmasi ayni sey degildir...
Buradaki ikinci yanlis ise, bu akil yurutmenin mantikta dongusel akil yurutme (circular reasoning) denen turde bir dusunce tarzi olmasidir. Bu tur akil yurutmelerde ulasilmak istenen sonuc yola cikilan baslangic noktalarinda gizli olarak icerilir. Ornegin burada, yapilan tanri tanimi, sonucta ulasilmak istenen amaca (tanrinin var olmasi) hizmet edecek tarzda secilmistir. Bu tur akil yurutme, dusunce bicimi olarak yeni bir bilgi vermez. Ancak baslangictaki postulalardan birinde icerilen bir bilgiyi aciga cikarmaya yarar...
Bu tur tanri kanitlarina birbaska ornek olarak Leibnitz in bir argumanini verebiliriz. Buna gore:
"Bu dunyada kendi varliklarinin nedenini iclerinde bulundurmayan varliklar vardir. Ornegin ben anneme, babama bagliyim, derken havaya, besine, vs. Ayrica bu dunya tek tek nesnelerin gercek vaya hayali bir butunu ya da toplulugudur, ki bunlarin hicbiri yalnizca kendi içlerinde varliklarinin nedenlerini bulundurmamaktadir. Bu bakimdan, nesneler ve olaylar varolduguna gore ve hicbir tecrube nesnenin kendi içinde kendi varliginin nedenini bulundurmadigina gore, bu sebebin, nesnelerin butununun kendi disinda bir nedeni olmasi gerekir. Bu nedenin bir varlik olmasi gerekir. Digerlerinin nedeni olan bu varlik, kendi kendinin nedeni olabilir de olmayabilir de. Eger kendi kendisinin sebebiyse, tamamdir, degilse daha ileri gitmemiz gerekir. Ama bu anlamda sonsuza kadar gidecek olursak, varligin bir aciklamasi yapilmis olmaz. Bu bakimdan varligi aciklamak icin, kendi icinde kendi varliginin nedenini bulundurmasi gereken, yani varolmadan yapamayacak bir varliga varmamiz gerekir. Bu da tanridir"
Burada da dikkat edilirse tanriyi Kendi sebebini kendi icinde iceren ve varolmadan yapamayacak bir varlik olarak tanimlamis, dolayisiyla bir dongusel akil yurutmeye dusmustur. Yani yola cikis noktasindan daha fazla bir bilgi veren bir akil yurutme degildir bu da...
Felsefede yalnizca mantik ve zihinsel akil yurutmeler kullanarak tanrinin varligini kanitlama cabalari daima bosa cikmistir. Cunku bu tur bir kavram, kanitlanmak icin disaridan gelen verilere ihtiyac duyar. Yalnizca zihin icinde yapilan akil yurutmeler, dogaustu bir varligin varoldugunu gostermeye yetmez.
Tanri kavramindaki mantiksal celiskiler:
Tanri kavramiyla ilgili ilk celiski, yazinin basinda dile getirdigimiz tanimi ile ilgili genel celiskidir. Yazinin bu kismindan bu genel celiskiden yola cikarak, tanri kavraminin icerdigi cesitli sorunlardan bahsedecegiz...
Ornegin, Herseye kadir bir varligin herhangi bir nitelige sahip olmasi mumkun olabilir mi? . Tanri her seye kadirse, tanri hakkinda hicbir sinirlama getiremiyorsak, o zaman ornegin Tanri birdir nasil diyebiliyoruz? Bu durumda Bir olma niteligi, bir den fazla olma sansini sinirlamis olmuyor mu tanrinin? Ornegin kendisi gibi ayni niteliklere sahip ikinci bir tanriyi yaratabilme gucunu? Ya da kendisini yok edebilme gucunu?..
Benzer sekilde bir varligin ölümsüz olmasi, ölme sansini, var olmasi, var olmama sansini, veya herhangi bir A niteligi, non-A niteligine sahip olmasini sinirlamiyor mu tanrinin?
Ya da dogaotesi bir kavramin tanimindan cikan bir baska sorun olarak, filozoflar Tanri mantik ilkelerinin de ustunde midir? sorununu dile getirmislerdir.
Mantik ilkelerini bilirsiniz.
1) A., A dir.
2) A, non-A degildir.
3) A, ayni zamanda hem A, hem de non-A olamaz.
Bunlar Aristo tarafindan ilk olarak dile getirilmis ve felsefe tarihi boyunca karsi cikilmadan kullanilmis 3 temel mantik ilkesinin tanimidir...
Her seyin ustunde oldugu iddia edilen bir varigin, mantik ilkelerinin de ustunde olup olmadigini sormak gecerli bir soru oluyor o zaman:
Örnegin tanri Evli bir bekar , Daire seklinde bir kare , ya da Dogru olan bir yanlis onerme yaratabilir mi?
Kisacasi, ayrintili bir felsefi analize tabi tutuldugunda, tanri inanci absurd denebilecek duzeyde sacma ve saglikli dusunen bir bireyin normal kosullarda kabul edemeyecegi bir kavramdir.
Fakat o zaman nasil oluyor da dunya uzerindeki bu kadar insan boyle bir kavrama inanabiliyor? Bunun cevabi buyuk olcude uygarlik tarihinde, sosyal mekanizmalarin isleyisinde ve insan psikolojisinde yatmaktadir...
Insan sosyal bir varlik olmasaydi, tanri kavrami ve ondan cikan dinlerin uygarlik tarihinde yapici fonksiyonlari olmasaydi ve obur dunya inancinin psiklojik acidan pek cok insanin ihtiyac duydugu yapici bir yonu olmasaydi, tanri kavraminin cocuk masallarindan ote inanilir bir yonu olmazdi...
Peki o zaman tanri kavrami bir ihtiyac midir? Tanriya inanmamak psikolojik bozukluga yol acar mi?:
"Aslinda benim düşünceme gore, tanri inancindan kaynaklanan psikolojik etkiler (ceza korkusu ve sucluluk duygusu), tanriya inanmamaya gore daha zararlidir. Ve bence, ki bunu ateist kesim uzerinde yapilmis gozlemlere gore soyluyorum, yeterli bir entellektuel olgunlukla birlesmis bir ateizm, kiside tanri inancini bir ihtiyac olmaktan cikardigi gibi, psikolojik acidan daha saglikli bir hayat surdurebilmeyi de saglamaktadir... "
Nitekim gunumuzde, dinin diger fonksiyonlari (kanun ve duzen koyuculuk), bilimsel yontemlerle diger alanlara (bilimsel politika, hukuk, sosyoloji, vs) aktarilmis oldugu icin aslinda insanlik olarak dine ve tanri inancina bir ihtiyacimiz kalmamistir.
Fakat toplumdan kısa surede bu inancı terketmesini beklemek pratik açıdan pek mümkün degildir. Dolayısiyla, su anda insanlik bu inancı uygarlik geçmisinin bir mirasi olarak tasiyor ve öyle gorunuyor ki yakin gelecekte de bu durum degismeyecektir.Bu sebepten dolayıda bu konuda devam etmiyeceğim... Sevgilerimle.